29 Kasım 2011

Pan's Labyrinth


Meksikalı yönetmen Guillermo Del Toro, altıncı uzun metrajı Pan'ın Labirenti ile bir anda adını a sınıfı yönetmenler arasına yazdırmayı başardı. Daha çok Blade II ve Hellboy'un yönetmeni olarak tanınan Del Toro'nun adını duyduğumuzda aklımıza ilk gelen filmi Pan'ın Labirenti artık. 1944 yılında iç savaşın hüküm sürdüğü İspanya'dayız. Ofelia, sancılı bir hamilelik dönemi geçiren annesi Carmen ile acımasız üvey babası yüzbaşı Vidal'ın görev yaptığı yeni evlerine (Aynı zamanda bir tür karargah) taşınır. Ofelia, çok geçmeden evlerinin yakınında bir ağacın kovuğundan girilen büyük bir labirent keşfeder. Burda labirentin bekçisi Pan ile tanışır. Pan, Ofelia'nın yeraltı dünyasının prensesi olduğunu söyler ve bunun gerçek olabilmesi için de ona bazı görevler verir.

Fantezi ve dramın dört dörtlük bir bileşimini sunuyor Pan'ın Labirenti. İzlememiş olanlar için belirtmekte fayda var. Filmin fantastiği ne Harry Potter'a ne de Yüzüklerin Efendisi serisine benziyor. Bu tarz bir film beklentisiyle izlenmemeli. Ayrıca bahsettiğimiz filmlerle aynı kategoriye dahil edilemeyecek bir film Pan'ın Labirenti. Del Toro'nun yeraltı alemi ve başta Pan olmak üzere bütün yaratıkları sınırsız bir hayal gücünün ürünü. Del Toro'nun da dediği gibi bu, kendine özgü bir yapısı ve kuralları olan bir film. Küçük bir kız çocuğunun gözünden izlediğimiz karanlık bir masal.

Fantastikten bahsederken filmin asıl meselesi olan dramatik yapısı ve ele aldığı dönem atlanmamalı. Zira film, İspanya'nın faşist rejim altında ezildiği dönemi fon alıyor. Aslında fon almakla da kalmıyor bunu filmin ana iskeleti yapıyor. Del Toro, bir yandan masalsı bir alemi resmederken diğer yandan iç savaşın sert yüzünü olabildiğince gerçekçi ve yer yer kanlı ve sert sahnelerle ustaca betimliyor.

12 yaşında  bir kız çocuğunun sevgi ve şefkate en çok ihtiyaç duyduğu dönemde kan, şiddet ve nefretle sarmalandığı bir ortamda kaçışı masallarda bulması zaman zaman fark etmesek de hepimizin başvurduğu bir yöntem. En basiti günlük hayatın derdinden, tasasından bir müddet uzaklaşmak için sinemaya gitmek ve kendinizi sinemanın gerçekliğinden soyutlayıp izlediğiniz hikayenin bir parçası gibi hissetmek. Bunu yapmanın en iyi yolu da fantastik öyküler elbette.

Fantastik filmleri çocukça bulan kitleyi bile avucunun içine alabilecek türü sevenlerin ise hemen başyapıt ilan edebilecekleri bir film bu. Guillermo Del Toro'nun en kişisel filmim dediği Pan'ın Labirenti; derinlikli hikayesi ve birer görsel efekt ürünü olan mitolojik yaratıklarıyla oluşturduğu fantastik dünyasını harmanlayarak kısa sürede bir klasik olmayı başardı.