26 Temmuz 2012

En iyi 10 David Cronenberg filmi


Kariyerine 60'lı yılların ortalarında başlayan David Cronenberg'in filmografisini şekillendiren ve fetiş konularını belirleyen şey üniversitede gördüğü biyoloji öğrenimi olmuş. İnsan vücudu ve deformasyonlarını saplantı haline getiren, teknolojiyi de bu saplantıya ortak edip korku\gerilim ve bilim kurgu türlerinde benzersiz filmler üretti Cronenberg ve üretmeyi de sürdürüyor. 70'li yıllarda korku türünden vazgeçmezken 80'lerde bilim kurgu- bilim kurgu\korku örnekleriyle çıktı karşımıza. 90'lardan itibaren de türsel çeşitliliği yakaladı diyebiliriz. 2000'li yıllar itibarıyla daha oturaklı filmler yapmaya başlayan üstat insan bedeninden insan zihnine geçiş yaptı bir bakıma. Spider ve A Dangereous Method bunun bir göstergesi. Cronenberg'in son filmi Cosmopolis'in gösterimi yaklaşırken 3 arkadaş bir araya gelip en iyi 10 David Cronenberg filmini seçtik. Ortaya 3 farklı liste çıktı ve bu 3 listeden ortak bir liste çıkarmaya çalıştık. Bu dosyaya verdikleri yüksek katkıdan dolayı Enes Hadzibegovic ve Cinephile7'ye çok teşekkür ediyorum. Onların katkılarıyla güzel bir iş çıkarttık diye düşünüyorum.

The Fly
1- The Fly (1986)

1958 yapımı derinlikten yoksun bir bilim kurgu filmi olan The Fly, David Cronenberg'in ellerinde 80'li yılların tür adına en iyi filmlerinden biri olup çıkıyor. Seth Brundle adlı bir bilim adamının teleportasyon deneyi esnasında farkında olmadan bir sineğin genleriyle kendi genlerinin birleşmesi sonucunda sineğe dönüşümünü konu ediyor filmimiz. Korku ve bilim kurgusal öğeleri dramatik bir yapı etrafında kurgulayan Cronenberg; ana karakterin geçirdiği mutasyonun evrelerini ustalıkla ve görsel olarak da kusursuzca betimliyor. The Fly'ı listenin tepesine yerleştirmemizin sebebi hangi açıdan bakarsanız bakın dört dörtlük oluşu ve döneminin bilim kurgu türü adına tanımlayıcı filmlerinden biri olmasındandır. Alien (1979) sonrası bilim kurgu\korku geleneğinin kusursuz bir yansıması. Kısacası Cronenberg, kendi sinemasının doruklarında geziniyor.

Crash
2- Crash (1996)

J. G. Ballard'ın uyarlaması imkansız gibi görünen romanına David Cronenberg yorumu... Crash, tartışmasız Cronenberg sinemasının en uç noktası olmakla birlikte tarif etmesi çok zor bir film. Erotizmin sınırlarını zorlayan ve bu sebeple başı pek çok ülkede sansürle belaya giren film; araba kazalarını seksle bütünleştirip 90'lı yıllar sonrasında iyiden iyiye hayatımızın bir parçası haline gelen teknolojiyle insan bedeni arasındaki ilişkiye dair tuhaf ve oldukça cüretkar bir deneme. İmgesel anlatımıyla genel seyirci kitlesi için fazlasıyla zorlayıcı ve rahatsız edici bir sinema yapıtı olmasına karşın sonuç tam bir zafer!


3- Videodrome (1983)

Bir frekanstan görsel yayın aracılığıyla yayılan, beyinde ve bedende çeşitli deformasyonlara yol açan bir sendromun etkilerinin anlatıldığı Videodrome; Cronenberg'in akli yapısını da en iyi anlatan filmdir. Basit bir B filmi çiğliğinde çekilen rahatsız edici sahneleriyle ölümden daha öte bir deneyim olarak tanımlanan sendromun etkileri başarılı bir isyan öyküsüyle bütünleşiyor. Bu temelde ilerleyen senaryo filmdeki garip illetlerin tedrici olarak bedenlere penetre olması misali, seyirciyi adım adım gerçeklikten soyutlayarak halüsinasyonların etkisine sokuyor.ve rahatsız edici bir yolculuk vaat ediyor. Cronenberg'in en güçlü filmlerinden.
                                                                                                        Cinephile7 yazdı

History of Violence
4- History of Violence (2005)

Yönetmenin çılgın gençliğinin hitama erdiği olgunluk dönemi yapımlarının ilki. Bambaşka ve yepyeni bir hayat kurmuş bir kahramanın geçmişte yaşadığı arızalı hayatının bir şekilde onu bulmasının en basit üslupla aksiyona yer vermeden anlatıldığı film, harika senaryosundan önce muhteşem kurgusuyla dikkat çekiyor ve bu sayede kafalarda oldukça temiz resimler bırakıyor. Filmin adının "Bir Şiddet Hikayesi" değil de "Şiddetin Tarihçesi" gibi iddialı bir şekilde sunulması ise Amerika'nın şiddet dolu geçmişini ve çağımız liderlerine yansıması alt metnini çaktırmadan ifade eden zengin, derin ve oldukça güzel bir yakıştırma.
                                                                                                           Cinephile7 


5- Existenz (1999)

90'lı yılların ikinci yarısından itibaren bilim kurgu sinemasında 'sanal gerçeklik' kavramı öne çıktı. David Cronenberg'in de söyleyecek iki çift sözü vardı elbete. Existenz'da tekrar insan bedeniyle teknolojiyi bir bütün olarak düşünen Cronenbeg bir nevi fantezilerinin peşinden gitmiş diyebiliriz. Filmin büyük bir kısmı Existenz adı verilen, gerçekle sahte olanın ayrımının çok zor olduğu bir oyunun içinde geçmekte. Oyunun yaratıcısı Allegra Geller, oyununu bir denek grubuyla test etmektedir. İşler hiç de beklendiği gibi gitmeyecektir. Oyuna anne kordonuna benzer bir kordonla bağlanılması gibi yaratıcı fikirlerle dolu tam bir Cronenberg filmi Existenz. Aradan geçen 13 yıllık dilimde yaşanan teknolojik atılımları düşünürsek Cronenberg'in resmettiği dünyaya yaklaştığımızı göreceksiniz.

Naked Lunch
6- Naked Lunch (1991)

1940'larda 'beat generation' denen, garip ve kafası gerçekten bir dünya akımın bayrak taşıyan temsilcilerinden William Burroughs'un kendi zen yolculuğunu temel alarak yazdığı en önemli eserinden uyarlama. Yazarı pek bir güvenip bilinç ve bilinçaltı arasında, yarı uyur yarı uyanık bir atmosferde geçen bu romanı uyarlasa uyarlasa Cronenberg uyarlar diye ustanın ellerine kitabı teslim etse de roman kadar mükemmel ama bir o kadar da romandan uzak olan film; yazarı yönetmene fena küstürmüştür. Böceklerin makro teşhirleri ve her zamanki gibi insan vücudunun (ve hatta bu sefer bilincinin de) deformasyonuna dair muhteşem bir zihin oyunu olan yapım Cronenberg'in filmlerindeki havanın en derin  soluklanabileceği aykırı bir başyapıt.
                                                                                                          Cinephile7 

The Brood
7- The Brood (1979)

Cronenberg'in ilk dönem filmleri görsel ve estetik açıdan biraz zayıftır ancak korku adına ürettiği mühim filmler de bu dönemin ürünü olan Shivers (1975), Rabid (1977) ve The Brood'dur. Eş düzeyde olduğunu düşündüğümüz bu üç filmden sadece birini dahil edebildik bu seçki içerisine. Bir klinikte aykırı yöntemlerle hastalarını tedavi eden bir doktor, çılgın bir hasta (kadın) ve o hastanın sinirlendiğinde öfkesini kusan ucube cüceler vasıtasıyla yaratılan korkunun hikayesi denilebilir bu film için. Cronenberg'in korku ve gerilimi derinden hissettirdiği ve bu türdeki yetkinliğini ispat ettiği çalışması The Brood. Bugün iyi korku filmi bulmakta zorlananlar için ilaç gibi gelecektir. Cronenberg'in fetiş konularını bu filmde de bulmak mümkün.

Dead Ringer
8- Dead Ringers (1988)

Jeremy Irons'ın kusursuzca hayat erdiği tek yumurta ikizi olan jinekolog kardeşlerin tuhaf öyküsü eleştirel anlamda ciddi bir başarı kazandı. Yine bir edebiyat uyarlaması olan Dead Ringers'ta Beverly ve Elliot kardeşlerin paylaşımcı yaşamı hayatlarına bir kadının girmesiyle tehlikeli bir boyuta taşınır. Cronenberg'in Jinekoloji ve Jinekologlar üzerine ciddi bir araştırma yaptığı, ana karakterlerini ve farklılıklarını özenle dokuduğu film özellikle Jeremy Irons'ın ikiz kardeşler arasındaki nüansları ustalıkla vermesiyle takdir topladı. Türsel açıdan nereye konumlandıracağımızı kestirmenin zor olduğu eksantrik bir film bu.

M. Butterfly
9- M. Butterfly (1993)

Cronenberg, M. Butterfly'da batılı bir diplomat ve Çinli bir opera sanatçısının 1960'ların Çin'inde yaşadıkları dramatik aşk öyküsünü perdeye taşır. O güne kadar yaptığı tüm işlerden farklı bir filme imza atan Cronenberg, karışık tepkiler aldı. Kimisi sıkıcı bir drama olarak nitelendirdi M. Butterfly'ı kimisi de övgü düzmekten geri durmadı. Bize göre de üstadın hakkı teslim edilmemiş çalışmalarından biri M. Butterfly. Özellikle bir batılının gözünden doğuya- doğu insanına bakışı ve şaşırtıcı sonuyla takdiri hak ediyor. Deli dolu Cronenberg filmlerinden hazzetmeyenler için iyi bir başlangıç filmi olabilir pekala.

Spider
10- Spider (2002)

Spider, Cronenberg sinemasındaki değişimin en belirgin göstergesi oldu. Akıl hastanesinden çıktığında adım adım geçmişin acılarıyla yüzleşen şizofren Dennis Clegg'in öyküsü sona gelindiğinde iç burkan bir hal alıyor. Cronenberg'in ağır ama ustalıklı anlatımı, Ralph Fiennes'ın büyük oyunuyla dengesini hiç kaybetmeyen, bunun yanında gizemini de sonuna dek korumayı başaran Spider; temeli sağlam atılmış ve malzemeden çalınmamış bir bina gibi. Kısacası  Dennis Clegg, halisünasyonlarıyla gerçek arasında gidip geliyor ve kendi gerçekliğini bulmaya çalışıyor. Bize de onun peşinden gitmek kalıyor.