28 Ağustos 2012

Sin City


Robert Rodriguez; El Mariachi, Desperado, From Dusk Till Dawn ve The Faculty gibi 90'llı yıllarda ses getirmiş tür sineması örnekleriyle tanınan ve Quentin Tarantino familyasından olduğunu söyleyebileceğimiz, 2000'li yıllarda Spy Kids üçlemesiyle kariyeri düşüşe geçmiş, hatırı sayılır bir genç yönetmendir. Rodriguez'in gerçek anlamda kendini ispatladığı film ise 2005 yapımı Sin City (Günah Şehri) oldu. Ünlü çizer Frank Miller'ın çizgi roman başyapıtı olarak kabul edilen eseri Sin City, bizzat Frank Miller'la ortaklaşa sinemaya aktarılmasıyla birlikte o güne dek şahit olmadığımız bir çizgi roman uyarlamasıyla baş başa kaldık. Film, üç ana karakter etrafında dönüyor ve üç farklı öykü sunuyordu. Daha en baştan bu tercihleriyle kalıpların dışına çıkmayı başarıyordu Sin City.

Film, emekliliğini bekleyen kalp hastası Hartigan'ın öyküsüyle başlıyor. 11 yaşında masum bir kızı kurtarmasıyla hayatının 8 yılını feda etmek durumunda kalıyor Hartigan. İkinci hikaye deforme olmuş yüzüyle korkusuz Marv'ın bir fahişeye aşık olması ve öldürülüşüyle intikam peşinde koşmasını, üçüncü hikaye ise Dwight adlı bir adamın bir fahişeye yardım etmek isterken bulaştığı belayı konu ediniyor.


Söz konusu bir çizgi roman uyarlaması olduğunda ilk bakılan nokta filmin çizgi roman estetiğini yansıtıp yansıtmadığıdır. Sin City'de Robert Rodriguez'in yanında, yönetmen koltuğunda Frank Miller'ın da oturması eserin birebir sinemaya aktarılmasında- aktarılabilmesinde etkili olmuş. Henüz açılış sekansında neyle karşı karşıya olduğumuzu anlamakta kalmıyor, çizgi roman uyarlamalarına dair tüm bildiklerimizi de unutuyoruz. Rodriguez ve Miller, düpe düz çizgi romanı canlandırmışlar. Siyah-beyaz renkler; iki kadın karakter üzerindeki keskin kırmızı ve kanla, sarı renk ise 'sarı piç' adı verilen ucube ve yine bir kadın karakterin saçı üzerinden verilerek görsel anlamda farklılık yaratılıyor ve zenginlik katılıyor. Bu renk kullanımı akla hemen Schindler's List ve Rumble Fish gibi klasikleri getiriyor. Film, kimi zaman renk değiştiriyor. Bir stil denemesine girişildiği her halinden belli oluyor.

Peki Sin City dünyasında neler var? Nasıl bir yer bu Sin City dedikleri? Yer ve zaman belirtilmemekle birlikte pekala Amerika'da bir şehir olduğunu söyleyebiliriz Sin City'nin. Sokaklarda adaletin olmadığı kirli bir dünya resmediliyor. Sanki güneş hiç doğmuyor bu şehir üzerine. Karanlığın hüküm sürdüğü ve devasa gökdelenlerin yükseldiği acımasız bir diyar burası. Toplumun ileri gelenleri diyebileceğimiz kişi ve kuruluşlar: Senatör, rahip, polis veya polis teşkilatı baktığınız yere göre filmin kötü karakterlerinden de kötü görülebilir. Kahraman olarak  önümüze sürülen Marv, Dwight ve Hartigan üçlüsünün de genel kahraman stereotipinin dışında çizildiklerini söyleyebiliriz. Sin City içinde eski şehir olarak adlandırılan kısmı ise elleri silahlı fahişeler yönetiyor. Polisle yaptıkları anlaşma buna imkan tanıyor.


Sin City'i 2005 yılında gösterime girdiğinde izledim. Filmin birden fazla hikaye anlatması, bu hikayeleri birbirinden bağımsız olarak düşünmesi yadırgadığım bir durum oldu başlangıçta. Sakin kafayla tekrar izlediğimde aslında bunun sorun olmak şöyle dursun seyir keyfini de artıran bir unsur olduğuna kanaat getirdim. Sebebi üç filme yetecek malzemenin tek bir film çatısı altında, birer orta metraj uzunluğunda verilerek, seyircinin nefes almasına fırsat tanınmaması ve hikayelerde yer alacak fazlalıkların arındırılarak derdini en kısa yoldan anlatması.

Herhangi bir bağı olmayan üç öykü sırasıyla anlatılıyor. Bir striptiz barda buluşturuluyor karakterlerin bazıları ancak tanıştırılmıyorlar. Düşünce açık; ana karakterlerimizin aynı şehirde aynı zaman diliminde yaşadıkları vurgulanıyor. Üç hikayede de ana karakterlerimiz erkek ve üçünün de bir kadın meselesi var. İlk hikayemizde Hartigan, hayatını kurtardığı 11 yaşındaki Nancy Callahan'ı bir saplantı haline getiriyor. Onu hiçbir zaman sahip olamadığı kızı olarak görüyor ve korumak için hayatını ortaya koyuyor. İkinci hikayede kötü görünümü nedeniyle hiçbir kadının yüzüne bile bakmadığı Marv, bir hayat kadınına aşık oluyor ama çabucak kaybediyor onu. Son bölümde ise durum biraz farklı görünse de yine kadın meselesi olarak bakmak gerekir. Olay Dwight'ın bir fahişeyi eskiden birlikte olduğu bir adamdan korumaya çalışmasıyla başlıyor ve eski şehrin fahişelerine kadar uzanıyor. Her hikaye tatmin edici olmasına rağmen Hartigan'ınki çok daha doyurucu. Nancy ile aralarındaki ilişki ve Hartigan'ın fedakarlığı dört dörtlük işlenmiş.

Son söz: İç ses kullanımı, kusursuz görselliği, kara film estetiği, müthiş oyuncu kadrosu ve unutulmaz karakterleriyle tekrar tekrar izlenebilecek, kısa sürede kült olmuş bir başyapıt Sin City.