8 Ocak 2013

Moonrise Kingdom


Yeni kuşak Amerikan yönetmenler içinde tarzını henüz ilk filmlerinde oturtabilmiş ender yönetmenler biri Wes Anderson. Üçüncü çalışması The Royal Tenenbaum ile daha geniş kitlelere ulaşmış ve benim de dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Bu filmin peşi sıra gelen Life Aquatic With Steve Zissou, Fantasic Mr. Fox ve The Darjeling Limeted, Anderson sinemasına bir bütün olarak baktığımızda yapbozun parçaları gibi duran ancak tek başına değerlendirdiğimizde o denli üstün yapımlar değildi. Moonrise Kingdom ise bir başyapıt olmanın uzağında seyretse de muazzam sanat yönetimi, görselliği ve hikayesinin sıcaklığıyla geride bıraktığımız yılın mühim sinema olaylarından biriydi kuşkusuz. 

1965 yılında küçük bir kasabada geçen hikayede ilk aşk anlatılıyor. 12 yaşındaki iki çocuğun -Sam ve Suzy'nin- birbirlerine aşık olup, gizlice anlaşarak vahşi doğaya kaçması ve yetkililerin peşlerine düşmesi ana hikayeyi oluşturuyor.

Başlangıç olarak şunu söylemekte fayda var: Wes Anderson, Moonrise Kingdom'da takıntılarından ve artık aşina olduğumuz temalarından vazgeçmemiş. Aile olgusunu, -daha çok parçalanmış aile- merkezine yasak aşkı oturttuğu ana hikayenin yanına iliştirip işlevsel kılmış. Sam Shakusky, üvey anne-babasıyla yaşayan, arkadaşları tarafından dışlanmış sorunlu bir çocuk. Suzy ise anne-baba şefkatine mazhar olamamış yalnız bir kız. İki 'kayıp' çocuğun mektuplaşarak başlayan arkadaşlıkları aşka dönüşüyor ve birlikte bir hayat düşlüyorlar. Anderson, Sam ve Suzy'yi kaçak aşığa dönüştürürken, bu 'kaçış'ı çocukların mutsuz aile tablosu içindeki konumlarıyla açıklıyor. Medeniyetten uzakta aşkla birlikte 'cinselliği de keşfeden çocuk' mefhumu, takdir edersiniz ki bıçak sırtı bir mevzu ama Anderson bunun da üstesinden gelebilmiş. İlk aşkı sahici, cinselliğin keşfini de istismara ve tartışmaya mahal vermeyecek şekilde ele almasını bilmiş.

Moonrise Kingdom, 'çocuk filmi' temelinin üzerine başka bir film inşa ediyor. Çocukluktan ergenliğe geçiş yapan ve bu değişimle yetişkin sorunlarının küçük bedenlerde dışavurulduğu, bunun da Anderson usulü bir mizah anlayışıyla kotarıldığına şahit oluyoruz. Moonrise Kingdom'ı Anderson'un diğer filmlerinden ayıran ve görsel olarak da üstün kılan özelliği sarı rengin ve pastel tonların tüm filme hakim kılınması diyebiliriz. Film, estetiğini ve kusursuz sinematografisini 60'lı yıllarda geçen sevimli aşk öyküsüne yedirip, bir nevi kendini iyi hisset filmine dönüşüyor. Anderson'un filmleri için genel olarak bu yakıştırmayı yapabiliriz belki ama Moonrise Kingdom tam manasıyla bir kendini iyi hisset filmi olmuş.

Bruce Willis, Edward Norton, Bill Murray, Frances McDormand, Tilda Swinton ve Harvey Keitel gibi usta isimlerden oluşan dev kadro, iki çocuk oyuncu Jared Gilman ve Kara Hayward'ın ışıltısına erişememiş yine de.

Son söz:  Wes Anderson, The Royal Tenenbaum'un ardından kariyerinin en iyi işine imza atmış. 7.6\10