8 Ekim 2013

Sinemasal Serzenişler


Gerçekçilik takıntısı üzerine

Bir tiyatro oyuncusuyla yaptığımız sinema sohbetinde konu Reha Erdem’e geldiğinde Kosmos’u en iyi işi olarak bulduğumu söylediğimde, arkadaş mistik olmasını öne sürerek burun kıvırmıştı. Öncelikle sinemayı gerçekçi filmlerden ibaret sananları hiçbir zaman anlayamadığımı söyleyerek başlayayım. Nedir bu takıntı? Kosmos’a gelirsek, Türk sinemasının en önemli eksiği zaten gerçek dışı olanı gerçekçi gözlemlerle aktaramamak ya da fantastik ve mistik oluşlardan inandırıcı filmler çıkaramak değil mi? Kosmos, bu anlamda Türk sinemasına eşik atlatmış birkaç filmden biri. Elbette sinemanın gerçeği yakalayabilmesi, yansıtabilmesi ve bizim kendimizden – yaşadıklarımızdan kesitler görebilmemiz oldukça mühim. Ancak, hayal gücünden beslenen ve yeni ufuklar açan sinemaya dar bir pencereden bakmak hiç doğru değil.

Sinemanın ‘Güneş’i Oscar mı?

Gelelim Oscarlara… Bir benzetme ile nokta atışı yapmayı deneyeceğim. Astronomi biliminin emeklediği çağlarda Güneş’in Dünya etrafında döndüğü yanılgısını hepimiz biliriz. Gördüğüm kadarıyla yeni nesil sinemaseverlerde benzer bir algı Oscarlar için mevcut. Sinema, Oscar etrafında dönmüyor ve Oscarlardan ibaret değil. O heyecanı yaşamak güzel ama gerektiği kadar değer vermeli. Sadece Oscar sezonu ortaya çıkıp, sohbetlere iştirak eden arkadaşlar ya da her sohbeti Oscar’a bağlayan arkadaşlar sinemanın güneşi Oscar değil!

Entelektüel ya da marjinal görünme çabası ne demek arkadaşım!

Özellikle film listelerinde karşılaştığımız vahim bir durum. “Sinema Tarihinin En İyi 10 Filmi” listeme bakıp entelektüel kaygı taşımakla ya da En İyi 5 Coen filmi listemde The Man Who Wasn’t There’i ilk sıraya koyduğum için marjinal görünmeye çalışmakla suçlanıyoruz. Öyle bir şey olabilir mi?  Kendileri abuk sabuk filmlere başyapıt derken bir şey yok, biz yapınca marjinal oluyoruz. Çok matah bir şey mi sanki marjinal olmak! Ucuz yorumlar bunlar arkadaşım.

"Türkiye Sineması" mı, o da ne?

Efendim, ülke sinemaları iki şekilde ifade edilir. Bunlardan biri ülke adını başa koyarak, diğeri ise o ülkede yaşayan ulusun adıyla... Biz, Türk sineması diyoruz. İspanyol sineması, Fransız sineması, Amerikan Sineması gibi pek çok örnek var. Bununla birlikte Danimarka sineması, Arjantin sineması, İran sineması gibi ülke adıyla ifade edilen ülkeler de hiç az değil. Önemli nokta o ayrımın neden ve nasıl yapıldığı. Kendi dilimiz açısından değerlendirdiğimde Türkiye sineması şeklinde söylediğimizde kulağa bir garip geliyor. Madalyonun öteki yüzüne bakarsak "Türkiye sineması"nı kullanan arkadaşlara da hak veririz. Türk sineması dendiğinde etnik bir ayrımcılık yapıldığını düşünüyor olabilirler. O sebeple de ülkenin tamamını içine alan Türkiye'nin Türk'e tercih edildiğini düşünüyorum. Elbette kullanan arkadaşlar azınlıkta, hep de öyle kalacak. Ben de asla "Türkiye sineması"nı kullanmayacağım. Hiç bir art niyet taşımadan...