16 Mart 2015

Deneysel Epik: Valhalla Rising


Yakın zamanda Hollywood’un kanatları altında çektiği ve büyük bir başarı yakalayan suç filmi Drive ile tanıdığımız, -son filmi Only God Forgives ile de çokça eleştirilen- Danimarkalı sinemacı Nicholas Winding Refn’in yükseliş dönemini imleyen epik denemesi Valhalla Rising; yönetmenin deneysel sularda yüzdüğü ve sırtını simgesel anlatıma dayadığı, ne olup bittiğini idrak etmenin ve yorumlamanın oldukça zorlayıcı bir edime dönüştüğü filmlerden… Genel olarak bahsettiğimiz sebeplerden ötürü pek beğenilmeyen Valhalla Rising’i öneri listeme eklememin başlıca nedeni ise gerçek bir keşif değeri taşıması ve sinemada farklılık arayan arkadaşların ilgisini çekeceğini düşünmemdir.

Hristiyanlığın Avrupa’da yayılmaya başladığı ve Paganlarla savaşın sürdüğü bir 11. yüzyıl portresi çizen Renf, filmin merkezine de Tek Göz adlı dilsiz bir savaşçıyı yerleştiriyor. Yıllarca tutsak olarak Normanların esaretinde, sonu ölümle biten dövüşlere sokulan ve hiç kaybetmeyen Tek Göz’ün özgürlüğünü kazanmasıyla birlikte yolu kendilerini Tanrıya adayan Hristiyan Vikinglerle kesişmesi ve birlikte kutsal topraklara doğru çıktıkları yolculuğun onları Cehennem olarak adlandıracakları yabancı topraklara sürüklemesi hikayenin ana hatları denilebilir.

Refn’in sembolik anlatısını çözmek ve tam olarak ne anlatmak istediğine vakıf olabilmek bir hayli zor. Yine de parçaları birleştirdiğimizde bir yerlere varabiliyoruz. Refn’in, Paganların söylemleri ve Hristiyanlığı kabul eden Vikinglerin eylemleri üzerinden bir Hristiyanlık eleştirisine soyunduğu kanısına varabiliriz. Kutsal topraklara ulaşıp tanrının arzusunu gerçekleştirme amacının Cehennem olarak adlandırılan topraklarda hüsranla son bulması ve bu amaca körü körüne bağlanan karakterlerimizin, her olumsuzlukta tanrısal  bir  açıklamayla yönlerini bulmaya çalışmaları veya kendilerine hemen yeni bir amaç edinmeleri bahsettiğim eleştirel tutuma iyi bir örnek diye düşünüyorum. Kutsal topraklara yapılan yolculuğun motivasyon kaynaklarına baktığımızda en dikkat çekici olanının “zenginlik” düşüncesi olduğunu görüyoruz. İşler sarpa sardığında amacından sapabilen, benim tanrım yok diyebilen yeni Hristiyanlar olarak çiziliyor Vikingler. Tabi burada eleştirilen Vikingler değil, Hristiyanlık ve onun da üzerinde din olgusu denilebilir. Açılışta beliren “Başlangıçta sadece insan ve doğa vardı”, “İnsanoğlu haçlarıyla geldi ve kafirleri sürdü”, “Dünyanın sonuna kadar..” ifadeleriyle din olgusunun bırakın dünyayı daha iyi bir yer yapmayı; savaşlara, kıyıma ve nedensiz kötülüklere yol açtığı gibi fikirlerin savunulduğunu söyleyebiliriz.

Yönetmen Refn, formalist bir sinemacı. Biçimi, içeriğin önünde tuttuğu veya en az içerik kadar önemli bir unsur olarak gördüğü çok açık. Görsel anlamda genelde benzersiz işler ortaya koyuyor. Valhalla Rising’de ani renk değişimleri -aralara giren keskin kırmızı tonlar- dikkat çekici mesela. Yönetmenin özellikle bu filmde biçimi birinci planda tutup, hikayesini de az diyalogla, imgelerle anlatması ve farklı okumalara açık bırakması gibi nedenlerle seyirciye ulaşamadığını düşünüyorum. Ancak Valhalla Rising’in bir atmosfer filmi olduğu unutulmamalı. Kuzey ülkelerinin soğuk, puslu iklimini ve coğrafyasını, bir o kadar soğuk karakterler ve 11. yüzyılın dünyasında kusursuz bir şekilde resmeden Refn, farklı bir sinemacı olduğunu filmin her anında belli ediyor.

Valhalla Rising’e tür kapsamında bakarsak yine dumur olmamız garanti. Refn, epik film şablonunu kullanmadığı gibi türün bariz özelliklerine de yüz çevirmiş. Ana karakterimiz dilsiz savaşçı Tek Göz’ün neyi\kimi simgelediğinin belirsizliği veya seyircinin özdeşleşeceği klasik bir epik film kahramanı olmaması, filmin episodik bir anlatısının ve sürreal bir yapısının olması aklıma ilk gelen ayırt edici noktalar. Kısaca “deneysel epik film nasıl olur?” sorusunun cevabı niteliğinde bir çalışma diyebiliriz. 8\10