2 Nisan 2015

Gölgelerin gücü adına!: Master of the Universe


DC Comics’in 1982’de piyasaya sürdüğü çizgi roman He-Man, çok geçmeden 130 bölümden oluşacak bir çizgi film serisine kaynaklık etti. Bizim gibi çocukluk dönemi 80’li ve 90’lı yıllara denk düşenler için özel bir yeri olan fantastik eser, 1987’de Gary Goddard tarafından Master of the Universe adıyla sinemaya da uyarlandı. Film, tahmin edeceğiniz gibi başarılı olamadı. Bu yazıda sebeplerini irdelemeye çalışacağım. Ayrıca He-Men’in yepyeni bir uyarlamayla geri dönecek olmasını fırsat bilip filmi ele almak istedim.

Master of the Universe, baştan belirtmek gerekir ki çizgi romana sadık kalan bir film değil. Uzak bir galakside, Eternia adlı bir gezegende klasik bir iyi-kötü savaşı sunar hikayemiz. Kainatın tek hakimi olmak isteyen İskeletor ve ona karşı savaşan Eternia Prensi Adam (He-Men) ve yoldaşlarının barış ve huzur içinde yaşama istekleri daima çakışır. Biliyoruz ki, orijinal hikayede kahramanımız He-Man, pek çok süper kahraman gibi aslında onun sakladığı ikinci kişiliğidir. Kılıcını göğe kaldırıp o meşhur sözlerini söyleyerek: “Gölgelerin gücü adına, güç bende artık!” He-Man’e dönüşür. Ancak Master of the Universe, başta Adam-He-Man ikililiği olmak üzere birçok karakter ve detayı safdışı bırakarak anlatmayı deniyor hikayesini. Başarısızlığının sebeplerinden biri bu ama en önemlisi değil. Düşük bütçe ile çekilen film, yarattığı galaktik evrene dair hiçbir şey sunamıyor. Eternia halkından bahsediliyor, birkaç karakter dışında kimseyi göremiyoruz. Gezenin nasıl bir coğrafyaya sahip olduğunu veya uzaydan görünüşü gibi detaylar da yok. Bütçenin şişmemesi için verilen tavizler sonucunda henüz senaryo aşamasında yanlış yollara sapılıyor. Bir “ilk film”den beklenen giriş bölümü mantığını kullanmaması, evrenini ve karakterlerini tanıtmaması gibi nedenlerle vasat bir eğlencelikten öteye gidemiyor Master of the Universe.

70’li ve 80’li yıllara damgasını vuran Star Wars ve en başarılı Flash Gordon (1980 yapımı olan) filmi ile akrabalık kuran Master of the Universe, bahsettiğimiz iki fantezi ürünü gibi bir evren inşa edemediği için ‘özenti’ olarak kalıyor. Çizgi roman menşeli olsa da biraz dikkat edersek güce ve kainata sahip olma ve tek elden yönetme isteğini Star Wars ve Flash Gordon’da görürüz. İskeletor’un da Darth Vader ve Ming’den pek bir farkı yok. “Ya her şey benim olur, ya da hiçbir şey!” diyebilecek kadar gözü dönmüş bir karakter o. İskeletor’un askerleri ve ışın silahlarının da Star Wars etkisinin açık bir göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. Master of the Universe’e Flash Gordon’un ters yüz edilmiş bir versiyonu olarak da bakılabilir. Şöyle ki; Flash Gordon beklenmedik bir şekilde Ming’in dünyasına çekiliyor ve inanılmaz bir maceranın içinde buluyordu kendini. He-Men de yine beklenmedik biçimde dünyamıza geliyor ve İskeletor’la olan savaşına burada devam ediyor. Özetle Star Wars, Flash Gordon ve Master of the Universe’ü birbirinden ayrı düşünmek ve değerlendirmek oldukça zordur.

Son söz: 80’ler havası ve b tipi estetiğiyle bugün tekrar izlendiğinde nostaljik bir tat bıraktığını da belirtmek gerekiyor.