3 Temmuz 2015

Sinema uyarlamasını bekleyen romanlar - #6 Bir Cinayetin Psikanalizi


Yale Üniversitesi Hukuk profesörü olan Jed Rubenfeld'in ilk romanı Bir Cinayetin Psikanalizi, 2006'da okuyucusuyla buluşmuş ve ses getirmiş bir roman. Kapağa iliştirilen "Bir Sigmund Frued romanı" notuyla dikkat çeken eserin, polisiye örgüsü ve şaşırtmacaları oldukça sağlam. Ancak romanı türdeşlerinden bir adım öne taşıyan özelliği psikanalize yer vermesi denilebilir. Lisans tezini Frued üzerine yapan Rubenfeld, iyi bildiği sularda yüzüyor.  Okuyucunun zihninde yer eden psikolojik tahlilleri gerçekten görülmeye değer. Yazarın gerçekle kurguyu iç içe geçirirken bocalamaması da oldukça önemli. 

Hikaye

Bir Cinayetin Psikanalizi, 1909 yılında sıcak bir Ağustos akşamı Sigmund Freud'un, rakibi ve öğrencisi Carl Jung ile birlikte buharlı gemi George Washington'dan inmesiyle başlıyor. Şehrin diğer ucunda, şehri tepeden gören muazzam bir apartman dairesinde, çok güzel bir kadın avizeye asılmış bir şekilde ölü bulunur; cinsel işkenceye maruz kalmış, kırbaçlanmış, kesilmiş ve boğulmuştur. Ertesi gün, ikinci bir güzel kadın - yüksek sosyeteyle alay eden ve donuk, cansız anne-babasını küçümseyen asi bir mirasyedi - katilin elinden kıl payı kurtulur. Ama bir histerik olan Nora Acton, saldırıyla ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Amerika'nın ilk psikanalistlerinden biri olan Dr. Stratham Younger, Freud'un rehberliğinde onu tedavi etmeye başlar. 

Freud, Jung'un rekabetçi ruhuyla ve kendisini yok etme komplolarıyla uğraşırken, kendisini entrikalar, maskeler ve insan zihninin hileleriyle dolu bir cinayet gizeminin içinde bulan kişi Younger oluyor. 

Neden uyarlanmalı?

Öncelikle elbette polisiyeye renk katacağı için diyebiliriz. Karakterlerimiz arasında Freud ve Jung'ın olduğu bir filme sık rastlayamadığımız bir gerçek. Tür kapsamında bakarsak, polisiyenin en iyi örneklerinden Kuzuların Sessizliği'nin aklımıza gelmesi olası. Orada bir seri katili yakalayabilmek için başka bir seri katilden yardım alınıyordu. Bir Cinayetin Psikanalizi'nde ise bu rolü üstlenen genç bir psikanalist oluyor ve o da Freud'dan yardım alıyor. Polisiye vaka hem bir dedektif araştırması hem de bir psikanalistin yoğun çabasıyla iki koldan çözülmeye çalışılıyor. Bu iki koldan yürüme durumunun kurgusal açıdan filme lezzet katacağı aşikar. Diğer yandan hikayenin 20. yüzyıl başlarında geçmesi de sinematografik açıdan uyarlamayı zorunlu kılıyor bana kalırsa.. Çünkü Rubenfeld, ele aldığı dönemin Amerika'sını en ince ayrıntısına kadar ustalıkla tasvir etmiş. Polisiye dediğimiz tür de o döneme çok yakışmasına karşın olayların  19. yüzyıl sonları veya 20. yüzyıl başlarında vuku bulduğu fazla ürün vermiyor. Özetle; daha estetik ve psikolojik unsurların öne çıktığı bir polisiye için Bir Cinayetin Psikanalizi sinemaya uyarlanmalı. Sürpriz sonu, tırmanan gerilimi ve sürükleyici yapısıyla iyi bir yönetmenin ellerinde, özellikle de romanı okumamış seyircileri tavlamakta zorlanmayacak bir film çıkacaktır.