6 Aralık 2015

Bir Zamanlar Sinema öneriyor - #36 The Red Violin


Kanadalı yönetmen François Girard’ın İtalya, İngiltere ve Kanada ortaklığında hayata geçirdiği The Red Violin (Kırmızı Keman), 17. yüzyılın ikinci yarısında İtalyan bir keman ustasının başyapıtım diye nitelendirdiği ve kırmızıya boyadığı kemanının, 300 yılı aşkın bir zaman dilimi boyunca elden ele geçişini, insanları etkileyişini yani kısacası tutku dolu yolculuğunu hikâye etmekte diyebiliriz. 

Kırmızı Keman’ın yapılışı (doğumu) ile açılan filmde keman sahibi sürekli değişiyor. Bu değişim zaman ve mekânın da sürekli değişmesi anlamına geliyor. Coğrafya değiştiğinde dil de değişiyor. Yönetmen Girard, kemanı yaşayan bir varlık gibi resmediyor. Filmde ana karakterin de Kırmızı Keman olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü filmde değişmeyen ve hemen hemen her sahnede kadrajda yer alan tek şey Kırmızı Keman. The Red Violin, lineer bir akışa sahip olmadığı gibi yüzyıllar arasında özgürce gezinen bir yapıya sahip. Filmin başarılı kurgusu seyir keyfini artıran en önemli unsur. Zaman içinde bir efsaneye dönüşen Kırmızı Keman’ın günümüze kadar süren yolculuğu, hikâyenin bugününü yansıtan müzayedede satışa sunulduğu sahneye tekrar tekrar dönülerek anlatılıyor. Kırmızı Keman’ın müzayede salonunda sunuş anına döndüğümüz her seferinde, sırasıyla kemanı almak için tutkuyla yanıp tutuşan karakterlerimizin bakış açılarından o anı izliyoruz. Zamanın, mekânın, karakterlerin ve kültürün sürekli değişmesiyle flashbackli ve flashforwardlı hikâye kurgusu gibi özellikleri The Red Violin’i ayrıksı bir dönem filmi yapıyor. 

Geçmişte Kırmızı Keman’a sahip olan veya günümüzde onu alabilmek için gözünü karartan insanların gösterdikleri tutku sanatın kutsanması anlamına geliyor. Müziğin ve sanatın evrenselliğinin de altını çizen The Red Violin, sanat yönetimi ve kemandan çıkan nefis tınılarla bir şekilde ruhunuza dokunabilecek bir film.