5 Mayıs 2017

Kim bir çocuğu öldürebilir ki?


William Golding’in klasikleşen eseri Sineklerin Tanrısı, ıssız bir adaya düşen bir grup çocuğun kendi başlarına kaldıklarında tıpkı yetişkinler gibi barış içinde kalamadıklarını, “Her insanın içinde bir canavar gizlidir.” söylemiyle anlatır ve insana dair keskin bir eleştiri getirir. Eserin sinema uyarlamasını da hesaba katarak, ele alacağımız İspanyol filmi “Kim bir çocuğu öldürebilir ki?” (Quien Puede Matar A Un Nino?)’yi derinden etkilediğini söyleyebiliriz. Juan Jose Plans’ın romanından uyarlanan ve bir 70’li yıllar üretimi olan bu korku filmi, dönemin Hollywood’dan çıkan sert korku filmlerinden pek de aşağı kalmıyor. Ancak söz konusu çocuklar ve onların uyguladığı şiddet olduğu için herhangi bir korku filminden çok daha fazla rahatsız edici bir iş ortaya çıktığını belirtelim.

“Kim bir çocuğu öldürebilir ki?”, hikâyeye girmeden evvel birtakım belgesellerden alınmış görüntüleri peş peşe sıralıyor. Bu görüntülerde son yüzyılda yaşanmış savaşlar ve bu savaşların da en çok çocuklara zarar verdiği üzerinde duruluyor. Yönetmen Narciso Ibanez Serrador, girişi bu acı verici görüntülerle yaparak seyircisinin duygularıyla oynuyor. Ya da daha doğrusu koruma içgüdümüzü harekete geçirerek, çocukların uyguladığı şiddetle karşı karşıya kaldığımızda duygusal gelgitler yaşamamızı, tam anlamıyla köşeye sıkışmamızı istiyor. İşte bu amaç doğrultusunda filmin genel havasına pek uymamasına karşın belgeselleri kullanmaktan geri durmuyor.

Film, Tom ve Evelyn adlı bir İngiliz çiftin İspanya’nın ücra bir adasına tatile gitmeleri, adaya vardıklarında birkaç çocuk dışında kimseyi görememeleri ve bir müddet sonra adadaki hemen hemen tüm yetişkinlerin çocuklar tarafından öldürüldüklerini anlamalarıyla içine düştükleri korkutucu durumdan kurtulma çabalarını konu ediyor. Yönetmen Serrador, aceleci davranmıyor ve karakterlerimizi tanımamız için bize epey bir zaman tanıyor. Tom ve Evelyn, adaya adım attıklarında seyirci olarak bizler, bir terslik olduğunu bir çırpıda anlıyoruz. Karakterlerimizin optimist hallerini ise iyi bir tatil geçirmek için kendilerini hazırlamış ve koşullandırmış olmalarına bağlayabiliriz. Terk edilmiş ve oldukça tedirgin edici bir yer izlenim uyandıran adada bir kızın yaşlı bir adamı bastonuyla öldürmesiyle dehşete düştüğümüzü söylersek abartmış olmayız. Bu andan itibaren son dakika kadar tırmanarak süren bir gerilim izliyoruz. Gerilimin yanı sıra son derece rahatsız edici bir film “Kim bir çocuğu öldürebilir ki?”. Bunun başlıca sebebi de masumiyetin simgesi çocukların ada sakinlerini, anne-babalarını umarsızca öldürmesi, birer katile dönüşmeleri ve bizlerin ana karakterlerimiz Tom ve Evelyn’le empati kurarak, çocukların karşısında duruyor oluşumuz. Asıl huzursuzluk sebebimiz ise filmin adına da taşınan çocukların öldürülüp öldürülmemesinin gerekliliğini sorgulamak zorunda bırakılışımız diyebiliriz. 

Sinemada çocukların öldürüldüğünün gösterilmesi tabu gibi bir şeydir. Yönetmenlerin birçoğu çocukların ölümünü ya göstermezler ya da ancak ima ederler. İstisnaları olsa da bu hassas konu üzerine cesurca giden yönetmenin mutlaka takdir edilmesi gerektiği kanısındayım. Çocukların kötülük saçtığı birçok film yapıldı şüphesiz. Bu filmlerde dikkat çeken husus, çocuğun şeytan tarafından bedenen ele geçirilmesi ya da doğumunun doğaüstü bir kötülük veya uzaydan gelen misafirlerle ilintili oluşudur. “Kim bir çocuğu öldürebilir ki?”ye baktığımızda yüzeyde herhangi bir sebep göremiyoruz. Bir gece, bir anda yetişkinleri düşman olarak algılayıp saldırıya geçiyor çocuklar. Dolayısıyla filmdeki durum için kolektif bir isteri diyebiliriz. 

Çocukların birer korku unsuru olarak yansıtmada başarılı olan yönetmen Serrador, filmin mantığını da oturtabilmiş. Şöyle ki; filmi henüz izlememiş olanlar çocukların nasıl olup da yetişkinleri öldürüp adayı ele geçirdiklerini düşünüp hikâyeyi saçma bulabilirler. Ebeveynlerin çocuklarını öldürememeleri gibi anlaşılır bir gerekçeleri var. Bu durumun farkında olan veletlerin cesaret kazanmaları ve güçlerini birlik oluşlarından almaları da akılda tutulmalı. Filmin izleyenin kanını dondurmasının sebeplerinden biri de çocukların katliamları birer oyuna çevirmeleri. Onlar güldükçe sinirlerinizin iyice gerildiğini hissedeceksiniz. Burada akla takılan bir soru var: Çocuklar ne yaptıklarının farkında mı, yani bilinçliler mi? Film ne yazık ki, cevaplarla pek ilgilenmiyor. Yönetmen konuya hâkim görünmesine rağmen işin gerilimi ve dehşetiyle ilgileniyor sadece. Bu da filmin zayıf karnı. 

Toparlarsak, açılıştaki belgesel görüntüleri üzerine savaşlarda en çok çocuklar zarar görüyor demiştik. Şimdi çocuk şiddetini tekrar düşündüğümüzde “Kim bir çocuğu öldürebilir ki?”nin bilinçli veyahut bilinçsiz olarak çocukların dünyayı yaşanmaz bir hale getiren yetişkinlerden intikamı olarak da okuyabiliriz. Siz siz olun, seyircisini ikilemde bırakan bu seyri zor filmi izlemeden önce iki kez düşünün!