27 Kasım 2011

The Prestige

Christopher Nolan eğer elinde iyi bir hikaye varsa ondan kolaylıkla başyapıt düzeyinde bir film çıkartabilen ender yönetmenlerdir. Nolan, Christopher Priest'in 1995 yılında yayımladığı "The Prestige" adlı romanını kardeşi Jonathan Nolan ile birlikte senaryolaştırdı ve karşımıza bol sürprizli ve oyunlarla bezeli bir başyapıt çıkardı.

Hikaye İngiltere'de Viktorya döneminde geçiyor. (20. yy başları) Birbirine rakip olan iki sihirbaz; Rupert Angier ve Alfred Borden, başlangıçta arkadaştırlar ve birlikte çalışmaktadırlar. Bir gün sihirbazlık gösterisi sırasında yaşanan ve kaza olup olmadığını asla bilemeyeceğimiz acı bir olay sonucu yollarını ayırırlar hatta birbirlerine düşman kesilirler. Ne var ki, bu düşmanlık onları tahmin edemeyecekleri bir noktaya sürükleyecektir.

Filmin oyunlarla süslü hikayesini (izlememiş olanları da düşünerek) fazla açık etmemek için üstü kapalı bir özet geçerek asıl konumuza gelelim. Pirestij'in öne sürdüğü bir sav var. O sava göre bir sihirbazlık gösterisi vaat, dönemeç ve prestij adlı üç bölümden oluşuyor. Nolan, numarasını tam burda yapıyor ve filmini bir sihirbazlık gösterisine dönüştürüyor. Vaat ve Dönemeç'in ardından gelen Prestij bölümüyle. Christopher Nolan ilk filmi Following ve ardından gelen başyapıtı Memento ile kurgu  konusunda söyleyecek çok şeyi olduğunu kanıtladı. Keza Prestij'de de lineer kurgu akışına sırtını dönerek kafamızı epey karıştırıyor ve tadından yenmeyecek bir işe imza atıyor. Pür dikkat izlense bile hangi sahnenin filmin neresinde durduğunu tam  olarak kestirmek zor.


Filmin bu karmaşık yapısı tekrar tekrar izlemek ve yeni ayrıntılar keşfetmek için de iyi bir sebep veriyor. Kusursuza yakın bir şekilde yaratılan Viktoryen İngilteresi ile dönem filmi sevenlerin de gönlünü feth edebilecek bir film bu. Oyuncu kadrosu da oldukça iyi. Hollywood'un yükselen yıldızları Hugh Jackman, Christian Bale ve Scarlet Johansson'dan sadece Johansson'un aksadığını söyleyebiliriz. Usta Michael Caine ise her zamanki gibi. David Bowie ise aldığı kısa süreye rağmen Tesla karakteriyle renk katmayı başarıyor filme. Söz oyunculardan açılmışken filmin kurgusu kadar kafa karıştıran bir yanının da hangi karakterin hangi tarafta olduğunu kestirmenin çok güç olmasıdır. Nolan, seyircinin zekasını hiç de hafife almıyor ve onlara güveniyor. Ona bu güveni veren şey son yıllarda sıkça karşımıza çıkan karmaşık yapılı filmler ve bu filmlerin gösterdiği başarı olsa gerek.

Prestij, başka birinin elinden çıkmış olsa (çok da büyük bir hikayesinin olmadığını düşünürsek) ortalama bir film olabilecekken Nolan kardeşlerin titiz senaryosu, kurgusu, görüntü ve sanat yönetimi, oyunculukları ve hepsinden önemlisi ağızları açık bırakacak finaliyle unutulmayacak bir sinema keyfi yaşatıyor.