1 Ocak 2016

Westernin yaramaz çocuğu: The Hateful Eight


Quentin Tarantino’nun Django Unchained’ın ardından bir kez daha westernle çıkageldiği The Hateful Eight, yönetmenin hikâye anlamında daha klasik, biçimsel açıdan ise tür için yenilikçi sayılabilecek ve yine sinema duygusuyla dolup taşan filmlerinden biri. Türün klasik temaları ve biçimiyle hınzırca oynayan Tarantino için artık westernin yaramaz çocuğu diyebiliriz. Bu yıl 88. kez dağıtılacak Oscar ödüllerinde en azından birkaç adaylığına kesin gözüyle baktığımız film, yılın öne çıkan nitelikli yapımlarından.

Django Unchained’da kölelik meselesini deşen Tarantino sert bir Spagetti Western çekmişti. Westernlerin pek değinmediği köleliği filmin merkezine yerleştirerek farkını ortaya koymuştu. The Hateful Eight’e baktığımızda yönetmenin daha klasik bir hikâye ile karşımıza çıktığını görüyoruz. Ödül avcılarının yakaladıkları suçluları teslim etme sürecinde yaşadıkları problemleri kendi tarzında hikâye ediyor Tarantino. Bunu yaparken, uyumsuz karakterlerin bir posta arabasında ve kapalı bir mekânda bir arada bulunmak zorunda olmalarını türün klasiklerinden Stagecoach’dan devşiriyor. Tarantino, filmi Kill Bill ve Inglourious Basterds gibi bölümlere ayırsa da (film altı bölümden oluşuyor) temel olarak 35 dakikalık yolculuk bölümü ve sonrasında Minnie’nin Tuhafiye’sinde geçen diğer bölüm şeklinde ikiye ayırmak gerekiyor. Hikâyenin bölümlere ayrılarak anlatılması The Hateful Eight’te bir alışkanlıktan öteye gitmiyor. Büyük bir anlam taşımıyor.

Tarantino, western adına söylenebilecek yeni bir şey olmadığını bildiği için ne söylediğime veya ne anlattığıma değil, nasıl anlattığıma bakın diyor. Filmin bölümlere ayrılmasından, flashback sahnesiyle geri dönüş yapılmasına, aynı sahnenin başka bir bakış açısından verilmesine ve hatta filmin film olduğunun açık edilmesine kadar pek çok biçimsel numara deniyor Tarantino. Bu tercihlerle miadını dolduran western türünde içeriğiyle yapamayacağı yeniliği biçimsel özellikleriyle yaparak seyircisini tavlamayı başarıyor. Hikâyenin bahsettiğimiz biçimsel numaralara göre yazıldığı da çok belli. The Hateful Eight’in başarısını göz önüne alırsak, başka türlerle melezleşmesi dışında lineer akışın dışına pek çıkmayan westernin Tarantino gibi formalist sinemacılara ihtiyaç duyduğunu söyleyebiliriz.

Django Unchained gibi uzun süresi ve bunun yanında gevezeliğiyle de eleştiri konusu olan The Hateful Eight, bu uzun süresini lehine kullanıyor esasında. Karakterleri tanıtmak, derinleştirmek, aralarındaki ilişki örmek, çatışma ortamını hazırlamak ve de tüm bunların aceleye getirilmeden yapılmasının gerekmesi 2 saat 45 dakikalık süreyi lüzumlu kılıyor. Her Tarantino filminde olduğu gibi karakterler yine seyirci için fazla bir şey ifade etmeyen sohbetlere giriyor zaman zaman. Ancak o sohbetler arasındaki detayları yakaladığınızda filmden daha fazla keyif almanız olası. Tarantino sinemasının özünde bunlar var neticede.

Bir önceki işiyle karşılaştırdığımızda her anlamda çok daha yeni bir western izlediğimizi düşünüyorum. Çoğu tek mekânda geçen bir western çekmek gerçek bir meydan okuma denilebilir. Tarantino o cesarete ve de işin altından kalkabilecek yeteneğe sahip bir yönetmen. Karakterlerin tek mekâna sıkıştırılması klasik kovboy düellolarının yerini söz düellolarına bırakılması anlamına geliyor. Yani Tarantino’nun en iyi bildiği işe… Westernlerde iç mekânın köşeye sıkıştırılan karakterlerin savunma alanı olarak kullanıldığı filmlerde dahi böylesi bir tek mekân kullanımı yok. Tüm aksiyonun ve çatışmanın iç mekâna hapsedilmesinin alınan sonuç itibariyle önemsenmesi gerektiği kanısındayım. Tipi ve dondurucu soğuk sebebiyle karakterlerimizin hayatta kalabilmek için aynı mekânı paylaşmak zorunda kalması, Vahşi batının tekinsizliğinin ve kimsenin kimseye güvenememesinin yarattığı her an tetikte olma durumları, Tarantino mizahıyla farklı bir boyut kazanıyor. 

Filmin kan ve şiddet kullanımı Django Unchained’a oranla daha az. Cellât John Ruth’un başına konan ödül için Red Rock’a götürdüğü kadın suçlu Daisy Domergue üzerinde uyguladığı şiddet dışında bu hususta üzerine konuşulabilecek ciddi bir meselenin olmadığı kanısındayım. Kadına yöneltilen şiddet sebebiyle Tarantino’ya kadın düşmanı suçlamasında bulunmanın da komik oluğunu düşünüyorum.

Son söz: Westernle ilişkinizin çok da önem taşımadığı klasik bir Tarantino filmi The Hateful Eight 8.5\10