Bir araba kazasında yanarak ölmekten son anda kurtulan eşini o görünümden kurtarmak için yeni bir deri yaratmak üzere çalışmalar yapan estetik cerrahı Dr. Robert Ledgard, 12 yıl boyunca evinde bulunan laboratuvarında işini gizlice yürütür. Eşinin intihar etmesi ve bu olayın kızının gözü önünde gerçekleşmesi sonucu kızının psikolojik sorunlarıyla da boğuşan Dr. Robert, yıllar sonra kızının başına gelen bir olay sonucunda deyim yerindeyse bir Dr. Frankenstein'e dönüşür.
Dr. Robert için modernize edilmiş bir Frankenstein denilebilir ama arada pek çok fark var: en başta yaratma motivasyonları tamamen farklı. Dr Frankenstein tam anlamıyla kafayı yaratıcının yerine geçmekle bozmuş, çılgın bir bilim adamı iken, Dr. Robert, intikam duygusuyla hareket ediyor. Temelde ikisi de yeni bir insan yaratma amacında olsalar da ölü bedenlere can vermekle, cinsiyet değişimi esas alarak yepyeni bir insan yaratmak arasında uçurum olduğu söylenebilir. Dr. Robert, intikam dürtüsüyle yola çıkıp bir insanı kobay olarak kullanma cüretini gösteriyor. Kadını kaybettiği eşinin suretinde baştan yaratması da Tanrı'ya bir başkaldırı olarak yorumlanabilir. "Onu benden aldın ama, bak ben kendime yeni bir tane yarattım" gibi bir düşünce yapısı var doktorumuzun.
Doktor, bilimin yasal sınırlarını ve etik değerleri de hiçe sayıyor. Filmin bilimsel kurgu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugünün teknolojisinin olanaklı kıldığı veya çalışmaların hızla yürütüldüğü yapay deri, gen yapısının değiştirilmesi ve gen transferi gibi bilimsel çalışmalar hikayenin alt yapısını oluşturmada önemli bir rol üstleniyor. Almodovar'ı asıl ilgilendiren ise işin bilimsel boyutu değil elbette. Cinsiyet değişimine maruz kalan Vicente'nin Vera'ya dönüşmesinin ardından yaşadığı kimlik bunalımı, Almodovar'ın bu hikayeyi peliküle aktarmasında büyük paya sahip. Zaten klasik Almodovar temalarını ve yönetmenin takıntılarını İçinde Yaşadığım Deri'de görmek mümkün.
İçinde Yaşadığım Deri'nin hayli ilginç bir hikaye kurgusu var. Hikayenin geri dönüşlerle anlatılması, her geri dönüşte hikayenin biraz daha dallanıp budaklanması, karakterlerin geçmişiyle bugünün bağlanıp bir anlam kazanması ve taşların yerine oturması açısından bir gereklilik. Bu yüzden çok fazla hikaye anlatmaya girişiyor eleştirilerini anlamsız bulmuştum. Zira parçalar birleşmeden büyük resmi görmek pek mümkün değil.
Seyirciyi içine alma hususunda oldukça başarılı bir gerilim olan İçinde Yaşadığım Deri, 60'lı yılların Les Yeux sans Visage, The Face of Another ve Seconds gibi klasiklerini modern bir Frankenstein hikayesiyle bir ayara getiriyor. Ortaya da cesur yaklaşımı ve sürprizleriyle kolay kolay unutulmayacak bir Almodovar yapıtı çıktığı söylenebilir. 8.2\10