2017 Altın Küre Ödülleri’ne Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday olan Neruda, Nobel Edebiyat ödüllü şair Pablo Neruda’nın hayatının en belirleyici dönemlerinden birine odaklanıyor. 1947 yılında Neruda siyasete atılmış ve senatör seçilmiştir. Karısı ile beraber parıltılı bir hayat yaşamaktayken hükümet tarafından ‘hain’ ilan edilince bir gecede kaçak durumuna düşer. Dostlarının tavsiyesiyle ve gizli bir operasyonla gönüllü bir sürgüne yollanır. Acar polis dedektifi Oscar ise, hükümet tarafından dünyaca ünlü şairin peşine düşüp onu yakalamakla görevlendirilir. Çok geçmeden Oscar, Neruda’yı takıntı haline getirecektir. Gael García Bernal’in performansıyla yıldızlaştığı, yönetmenlik koltuğunda Oscar adayı “No”, “The Club” ve “Jackie”nin yönetmeni Pablo Larraín’in oturduğu filmin yapımcılarından biri ise Türk yapımcı Renan Artukmaç. Pedro Almodóvar’ın “bu sene izlediğim en iyi film” dediği Neruda Variety tarafından “büyüleyici derecede yaratıcı” şeklinde niteleniyor.
Yönetmen Pablo Larrain'in düşünceleri
Pablo Neruda, Nobel ödülü aldığında muhteşem bir konuşma hazırlamıştı. Bu konuşmanın bir yerinde -ki filmde de anlatılıyor- kaçak olarak yaşadığı 2 yıla dair “Yaşadım mı, yazdım mı, düşledim mi bilmiyorum” demişti. Bize filmde yarattığımız evrenin kapısını açan buydu.
Neruda filmine yaklaşımım klasik bir biyografi filmi yapmak yönünde değildi. Pablo Neruda’nın hayatını bir kutuya sığdıramazsınız. İmkânsızdır… Bu film, onun evine girmek, oyuncaklarıyla oynamak ve onun rüyalarını düşlemek gibi bir şey. The Beatles hakkında bir film yapmak için The Beatles’ın yazacağı tarzda bir şarkı yaratmaya benziyor! Biz de Neruda’nın yaratacağı bir evren yaratmak istedik sinemasal olarak. Neruda’nın çalışmalarındaki ritmi filmin yapısına taşımaya çalıştım. Onun özellikle az bilinen şiirleri hiddet ve öfke doludur. Bir ritmi, bir hızı vardır. Onun şiirsel ritmini kavrayarak bunu kamera hareketine ve oyuncuların hareket hızlarına yansıtmaya çalıştım. Kamera her karakter ile farklı hızda hareket ediyor. Kağıt üzerinde büyük bir çalışma vardı. Görsel olarak da bu evreni yaratmak için birçok deneme yaptık. Dijital yerine analogu daha çok seviyorum ama bu filmi Red ile çektik. Fakat Tarkovksy’nin de kullandığı 1960’lardan kalma LOMO marka anamorfik mercekleri Red’e taktık. Bu Sovyet lensleri şüphesiz ki böyle bir kamera için yapılmamıştı ve sonuç sıra dışıydı. Hafif çarpıtılmış görüntüler ve normalde asla yakalayamayacağımız bir renk dokusu yakaladık.
Asla şiiri anlamayacak kurmaca dedektifimiz ise bu evrenin içinde kayboldukça şiiri anlamaya başlıyor. Buradaki amaç; gerçek ile kurmacanın, sinemasal şiire dönüşene kadar harmanlaması. Bu film, kurmacanın kendisi hakkında bir film.