18 Mayıs 2015

Modern dünyanın kusurlu tanrıları: Ex Machina


İnsanoğlunun yapay zeka ile imtihanı bilimkurgu sineması çerçevesinde yaklaşık 50 yıldır sürse de bu etkileşimin hiçbir dönem türün ana teması yaratamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz 50 yılda teknolojinin aldığı mesafe ve bu alanda yapılan çalışmalar ekseninde hikayesini yapay zeka üzerine kurgulayan bilimkurgular korkutucu bir gerçeklik kazandı. Öyle ki, insanoğlunun sonunun uzaylı istilası, nükleer savaş veya dış uzaydan gelebilecek doğal bir felaketle olabileceğine ilişkin senaryolara yapay zeka da eklendi. Böyle bir senaryo üzerinden yürüyen Terminator ve The Matrix gibi bilimkurgular varlığını sürdürürken, diğer yanda Spike Jonze’un Her’ü ile Alex Garland’ın Ex Machina’sı gibi meseleye farklı bir bakış açısıyla yaklaşan, bunu da minimal bir anlayışla yapan ilginç bilimkurgu denemelerine şahit olduğumuz bir dönemden geçiyoruz.

Saf bir bilimkurgu denemesi

Alex Garland, senaryosunu da kaleme aldığı Ex Machina’da, bir anlamda ilk yapay zekanın hikayesini anlatmaya soyunuyor. Yapay zeka Ava, onu yaratan Nathan ve test amacıyla onlara katılan Caleb olmak üzere bu üç karakter üzerinden yürüyen minimal bir bilimkurgu izliyoruz. Nathan kendisini izole ettiği dağ evinde eserini mükemmelleştirmek istiyor. Gerçek bir yapay zeka yaratıp yaratamadığından emin olmak, eğer yaratabilmişse de onun sınırlarını keşfetme arzusunda. Bu noktada hikayeye dahil olan Caleb, bu sorulara cevap olabilme gayesiyle Nathan ile Ava’ya katılıyor ve yönetmen Garland, filmi üç kişinin oynadığı bir satranç oyununa çeviriyor. Kimin kimi test ettiğini, kimin kazanacağını ve kime inanmamız gerektiğini kestiremediğimiz bir sona yürüyoruz. Garland’ın gerilim yaratmadaki başarısı, merak unsurunu ayakta tutması ve seyircisinin filmin felsefesi üzerine kafa yormasını istemesi sebebiyle tercih ettiği duru anlatı amacına ulaşmasını sağlıyor. Yönetmenin anlatısı Ex Machina’ya bir ağırlık katıyor katmasına ama bu saf bilimkurgu denemesinin daha parlak fikirlere ve daha çarpıcı bir sona ihtiyaç duyduğu çok açık.

İnsanlık yararı mı, ego tatmini mi?

Klasik bir bilim insanı olmayan Nathan’ın Ava’yı hangi motivasyonla yarattığı önemli. Bilimkurgu sinemasına baktığımızda üç farklı motivasyon görürüz: İnsanlık yararı gözetilmesi, yeni keşiflerin\icatların kötü emeller amacıyla yaratılması ve bir de bu ikisi dışında ego tatmini diyebiliriz. Nathan’ın motivasyonu da ego tatmini. Bir nevi modern bilimin Dr. Frankenstein’ıdır Nathan. Caleb’in “bilinçli bir makine yaratırsan insanlık tarihi olmaz, tanrıların tarihi olur” cümlesini, Nathan hemen benimsiyor ve kendisini tanrı yerine koyuyor. Bu düşünce yapısıyla hareket ettiği için, yarattığı eseri yok etme hakkını da kendisinde görüyor. İnsanoğlu kendi özbilinci olan bir varlık yaratıyor ama tanrı olarak üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiyor, adaletli davranmıyor. Bu da insanoğlunun, her ne kadar tanrıyı oynasa da ancak hataları ve kusurlarıyla varolabileceğini gösteriyor. Çünkü insanın üstünlük sınırları içerisinde tanrıya ait vasıflar yok. Bilinçli bir varlık yarattığınızda, onun özgür yaşama, kendi gerçeklerinin peşinden gitme ve varoluş sancılarını da hesaba katmak zorundasınız. Bunu düşünemediğiniz veya düşünseniz de yapmak istemediğiniz takdirde ancak kusurlu bir tanrı olabilirsiniz.

Makine – insan savaşının köklerine yolculuk

Yaratıcısının kusurlu ve kötü olduğunu fark eden yapay zekanın, onu kendisi için bir tehdit olarak görmesi uzun sürmeyecektir. Yaratıcısına başkaldırması neticesinde de makine-insan savaşı başlayacaktır. Ex Machina, bu savaşı minimize ederek ele alıyor, felsefesini anlamaya çalışıyor. Böyle olunca 2001: A Space Odyssey’i temel alıp, zamansal olarak onun öncesine gidiyor. İlk yapay zekanın üretildiği ve makine-insan arasındaki savaşta ilk kıvılcımın çıktığı sıfır noktasına götürüyor bizi. Makine ile insan arasındaki anlaşmazlığın neden ve nasıl çıkmış olabileceğine mantıklı bir açıklama getiriyor Garland.

Tanrının insanı yaratırken kendinden bir parça bahşetmesi gibi insan da bilince sahip bir makine yaratırken benzer şekilde ona insani özellikler yüklüyor. İnsanın makineyi kendi suretinde yaratmasından yola çıkıp tanrıyı taklit ettiği sonucuna da varabiliriz. Bilimkurgu sinemasında makinelerin insanlaşması temasının doğuşuna da bir anlamda ışık tutuyor Ex Machina. Bunun doğal bir sürecin ürünü olduğunu söylüyor. Daha ileri gidip, makinelerin insanlaşmasında hayatta kalma içgüdüsünün önemli bir payı olduğu düşüncesini dile getiriyor. 

Son söz: Ex Machina, yılın en heyecan verici bilimkurgularından… 8\10