24 Kasım 2024

En İyi 10 Sidney Lumet Filmi

Kendi kuşağının en üretken ve en yetenkli Amerikalı film yönetmenlerinden Sidney Lumet, 1957'de 12 Angry Men ile başladığı sinema kariyerini 2007'de Before the Devil Knows You're Dead ile görkemli bir biçimde noktaladı. 2011'de aramızdan ayrılan üstat, elli yıllık sinema kariyerine başyapıtlar ve sayısız önemli film sığdırdı. Lumet, çağının insanı hakkında söyleyecek sözü olan filmler üretti. Çeşitli türler ve tarzlar aracılığıyla seyircilerine yeni vizyonlar sundu. 60'lı ve 70'li yılları, Amerikan sinemasının filmlerin niteliği açısından baktığımızda en parlak dönemi sayıyorsak bunda Lumet'in payı da büyüktür.

Kariyeri boyunca ticari filmler yapmamasına, modası geçmiş ya da ticari açıdan risk teşkil eden hikayelerden film çekmesine rağmen, ticari sürdürülebilirliğini sağlayabildi. Roman ve oyun uyarlamalarının filmografisinde önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Hatta en önemli filmleri uyarlamadır. 1957'de 12 Angry Men ile Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı, 1977'de Network ile Altın Küre'de en iyi yönetmen başta olmak üzere birçok ödül kazanmasına karşın, Akademi ödüllerinden eli hep boş döndü. Son olarak en iyi 10 film listeme alamasam da çok değerli bulduğum Murder on the Orient Express, Prince of the City, The Verdict ve Night Falls on Manhattan gibi filmlerinin adını anmak istedim.

1- Fail Safe (1964)

Fail Safe’de mekanik bir hata sonucu nükleer bomba yüklü bir Amerikan filosunun Moskova’yı bombalama emriyle harekete geçmesi ve hedefine kitlenen filoyu geri çevirme çabaları işleniyor. Soğuk Savaş paranoyasının zirve yaptığı yıllarda bilhassa Amerikan halkının korkularını körükleyen Fail Safe, hikayesiyle size ne kadar çılgınca gelirse gelsin, meselesini ciddiyetle ele alışıyla iç acıtıcı bir gerçekliğe sahip. Lumet, hikayesini tüm çıplaklığıyla anlatmayı tercih ediyor ve gerilimi iliklerinize kadar hissetmenizi sağlıyor. İnsan faktörünü devre dışı bırakıp, tüm sorumluluğu makineler üzerine atabilir miyiz sorusunu dile getiren Fail Safe, bunun mümkün olamayacağının altını çiziyor. Unutulmaz finaliyle hatırlanan film, Lumet'in en iyi çalışması.

2- Equus (1977)

On yedi yaşında bir gencin altı atı kör etmesi üzerine, psikiyatr Martin Dysart’ın bu enteresan olayı araştırması ve aydınlatma çabasına odaklanan film, son bölüme kadar gizemini korumayı başarıyor ve ilginç bir noktaya ulaşıyor. Doktor ve hasta ilişkisini iki taraflı ele alan, hatta hastadan çok doktorun dönüşümüne odaklanmasıyla önemi artan bir film bu. Dini göndermeleriyle, benzersiz ve özel hikayesiyle, müthiş performanslarıyla akılda kalan Equus; insanoğlunun en karanlık köşelerine bakış atıyor, insanın anlaşılmaz doğasını tutkuları aracılığıyla irdelemeyi deniyor. Lumet’in tam bir hakimiyetle kotardığı film saklı başyapıtlardan…

3- 12 Angry Men (1957)

Bir jüri odasında on iki jüri üyesi, babasını öldürmekle suçlanan bir gencin suçluluğunu ya da masumiyetini tartışmak zorundadır. Çocuk aleyhindeki kanıtlar çok güçlü görünmektedir, ancak bir jüri üyesi ikna olmamıştır. Tam bir tek mekan filmi olan 12 Angry Men'in klasikleşmesinde, hikayenin seyirci dostu tutumunun yani insanoğlunun adalet arayışında katarsis sağlamasının önemli bir rol oynadığını  düşünüyorum. Jüri üyelerinin birer birer kendi önyargılarıyla yüzleşmesi, yaşanan hararetli tartışmalar filmi dramatik açıdan oldukça iyi bir noktaya taşıyor. Lumet, ilk uzun metraj denemesiyle parlak bir kariyer başlangıcı yapmıştı.

4- Network (1976)

İşten çıkarıldığını öğrenen bir haber sunucusu, canlı yayında kendini öldüreceğini söylemesiyle popülerlik kazanır. Kanalın onu tekrar işe alması sonrasında şöhreti onu bir modern zaman peygamberine dönüştürür. Matematiği çok iyi kurulmuş bir film Network. Lumet, keskin bir medya ve toplum eleştirisine soyunurken, Peter Finch devleşen oyunuyla -kendisi göremese de- bir Oscar kazanmıştı. 

5- Dog Day Afternoon (1975)

Eşcinsel arkadaşının ameliyatı için para bulması gereken Sonny, yanına iki arkadaşını da alarak banka soygununa girişir. Tahmin edileceği üzere çok geçmeden işler sarpa sarar. Karakterlerini derinleştirmesi, gerçekçi yaklaşımı gibi özellikleriyle soygun filmleri içinde özel bir yeri olan Dog Day Afternoon, 70'li yılların başında yaşanan gerçek bir soygundan sinemaya uyarlandı. Ana karakterinin bir Hollywood filminde yer alan ilk eşcinsel olması, Lumet'in bir banka soygunu filminden daha fazlasını yapma isteğinin sonucudur diyebiliriz. Eşcinsel karakateri ötekileştirmek şöyle dursun, seyircinin empati kurabileceği bir karakter olarak çizmesi ana akım Amerikan sineması için önemli bir adımdı. 

6- The Hill (1965)

İkinci Dünya Savaşı sırasında çeşitli suçlardan yakalanıp Kuzey Afrika'daki bir esir kampına gönderilen İngiliz ordusu askerlerini, bir nevi terbiye etmek amacıyla hazırlanan bir kum tepesinde fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kalmalarının hikayesi Lumet'in ellerinde akılda kalıcı bir dramaya dönüşüyor. Yönetmenin az bilinmesine karşın en klas işlerinden biri The Hill. Askeri hiyerarşi, kurallar ve insan psikolojisi üzerine düşündüren bir klasik...

7- Deathtrap (1982)

Lumet'in Ira Levin'in aynı adlı oyunundan sinemaya uyarladığı Deathtrap, çaptan düşmüş başarılı bir oyun yazarının, öğrencisinin bir hayli başarılı bulduğu oyununu cinayet işleme pahasına çalma planı ekseninde ilerleyen bir hikayeye sahip. Teatral bir tek mekan filmi olan Deathtrap, gerilimle komedi arasına gidip gelen oldukça eğlenceli bir iş. Finaldeki sürpriziyle seyircisini gafil avlamasıyla da Lumet filmografisinde ayrıksı bir noktada duruyor.

8- Before The Devil Knows You're Dead (2007)

Maddi sıkıntılar yaşayan iki kardeşin, anne-babalarına ait mücevher mağazasını soymaya karar vermeleri, basit gibi görünen soygunun başarısızlığın da örtesinde bir felakete dönüşmesinin ve kardeşlerin bu kabusla yüzleşmelerinin hikayesi... Sidney Lumet'in sinemaya veda filmi olan Before The Devil Knows You're Dead, soygun filminden aile içi hesaplaşmaya evrilen, dramatik yapısı oldukça iyi kurulmuş ve ilginç kurgu anlayışıyla dikkat çeken bir film.

9- The Pawnbroker (1964)

Edward Lewis Wallant'ın romanından uyarlanan The Pawnbroker, Nazi zulmünün kurbanı olan Sol Nazerman adlı bir Yahudinin, bir rehinci dükkânı işletirken daha fazla önyargıyla karşılaşmasını anlatıyor. 1960'ların Amerikan sinemasının şekillenmesinde önemli bir rol oynayan film, gösterim öncesinde bazı sahnelerinin sakıncalı bulunarak çıkarılması çeşitli tartışmalara sebep olmuştu. The Pawnbroker Hollywood'un Nazi soykırımına yaklaşımını ve ele alış biçimini değiştirmiş kıymetli bir drama.

10- Serpico (1973)

Devriye polisi Serpico, meslektaşları gibi rüşvet almak istemez ve olayın üstüne gider. Bu duruş dışlanmasına hatta hayatını tehlikeye atmasına sebep olacaktır. Polisiye türünün içe dönerek, eleştirel bir tavır sergilediği filmlerin öncüsü olduğunu söyleyebileceğimiz Serpico, ‘Polis teşkilatını sarmalayan yozlaşma’ hikayesiyle 70’li yıllar Amerika’sının güvensiz ortamına ışık tutuyor. Gerçekçi polis portresini yine benzer bir atmosferde inceleyen film, türün klasiklerinden... Frank Serpico’nun dürüstlük mücadelesi; önce bir biyografik kitaba, ardından da Al Pacino’nun başrolünü üstlendiği bu filme kaynaklık etti.