Konusu Polisi ilgilendiren olayları kapsayan fakat çoğunlukla cinayetler ve bu cinayetlerin bir polis veya dedektif tarafından araştırılması-aydınlatılması esasına dayanan kurgusal hikayeler, kaynağını polisiye romanlar ve dedektiflik hikayelerinden alır. Türün sinemadaki gelişimine baktığımızda; suç unsuruna suçu işleyen cephesinden bakan kara filmler ve gangster filmlerinin, suçu ve suçluyu kanun kuvvetinin bakış açısıyla yansıtan, adına polisiye dediğimiz yeni bir türün doğmasına öncülük ettiğini söyleyebiliriz. İlk adımlarını 50’li ve 60’lı yıllarda atan polisiye filmler, 70’li yıllarda önemli örneklerini vermeye başladı. Bu döneme türün karakteristik özelliklerinin ortaya çıktığı ve polisiye film modelinin oturmaya başladığı yıllar olarak bakılabilir. 80’li yıllarda aksiyon sinemasındaki yükseliş, 90’lı yılların sonuna kadar sürecek bir altın çağın başlangıcına da işaret ediyordu. Sonuçta polisiye dediğimiz türün bir kolu seri katil filmi dolayısıyla da gerilim olarak değerlendirilebilecekken, diğer kolu; soygun hikayelerinden, polis-gangster çatışmalarına ve suçluların polis tarafından kovalandığı, takip sahnelerinin eksik olmadığı aksiyon filmlerine kadar uzanır. Ayrıca türlerin melezleşmesinden polisiye de nasibini almış ve zamanla pek çok türde varlığını hissettirmiştir Film Noir ve Neo Noir’e yakın duran L.A Confidental, The Usual Suspect gibi polisiyeleri bu değerlendirme dışında tuttuğumuzu da ekleyelim.
15- Hot Fuzz
Parodinin 2000’li yıllardaki en önemli temsilcisi Edgar Wright, Shaun of the Dead’le zombi alt türünün parodisine girişmişti. Wright aynı formülü Hot Fuzz’da aksiyon ve polisiyeye uyguluyor fakat film parodinin ötesine geçip türün klişelerini kullanmaktan geri durmayan, deli dolu bir aksiyon sineması örneği oluveriyor. Londra polis departmanının en başarılı polisi Nicholas Angel terfi eder ve Sanford kasabasına tayin ettirilir. Kasabada işlenmeye başlayan cinayetleri ve türlü garipliği çözmeye çalışan polis memuru Angel’ın iş arkadaşı Danny Butterman’la kurduğu dostluk filmimizi ahbap çavuş polisiyesi klasmanında değerlendirmemizi de sağlıyor. Hot Fuzz; bir yandan aksiyon ve polisiye filmlerle dalgasını geçen, öte yandan onlardan biri olmak için çaba sarf eden, temposuna ayak uydurmakta zorlandığımız bir polisiye
14- Serpico
Sidney Lumet’in en parlak dönemine denk düşen Serpico, 70’li yılların kayda değer polisiye filmlerinden. Frank Serpico’nun dürüstlük mücadelesi; önce bir biyografik kitaba, ardından da Al Pacino’nun başrolünü üstlendiği bu filme kaynaklık etti. Devriye polisi Serpico, meslektaşları gibi rüşvet almak istemez ve olayın üstüne gider. Bu duruş dışlanmasına hatta hayatını tehlikeye atmasına sebep olacaktır. Polisiye türünün içe dönerek, eleştirel bir tavır sergilediği filmlerin öncüsü olduğunu söyleyebileceğimiz Serpico, ‘Polis teşkilatını sarmalayan yozlaşma’ hikayesiyle 70’li yıllar Amerika’sının güvensiz ortamına ışık tutuyor. Gerçekçi polis portresini yine benzer bir atmosferde inceleyen Serpico, türün klasiklerinden
Usta sinemacı Norman Jewison’ın John Ball’ın romanından uyarladığı ve “En İyi Film” dahil 5 dalda Oscar ödülü kazanarak sükse yapan In the Heat of the Night (Gecenin Sıcağında), 60’lı yılların yüz akı polisiyelerinden biri. Hikayenin 60’ların Mississippi’sinde geçtiğini söylersek sanırım ana meselenin ırkçılık olduğu anlaşılacaktır. Bir gece zengin bi iş adamı öldürülür. Polis, o sırada bölgede olan siyahi cinayet uzmanını şüpheli olarak gözaltına alır ve durum anlaşıldıktan sonra da birlikte cinayeti aydınlatmaya çalışırlar. Jewison, ırkçılık eleştirisini polisiye hikayenin merkezine yerleştiriyor ve daha çok bu yönüyle tür içinde kıymet verilen bir esere imza atmış oluyor. 2000’li yılların dünyasından baktığımızda siyahi bir kanun adamının sokakta güvenle yürüyemediği bir eyaletin varlığına inanmakta güçlük çekiyoruz. Can alıcı ırkçı diyalogları ve polisiye kurgusunun basit ama usta işi olmasıyla akılda kalan bir polisiye In the Heat of the Night.
12- Basic Instinct
11- The Cell
10- Dirty Harry
9- Zodiac
8- The French Connection
7- Bad Lieutenant
6- Manhunter
5- Hard-Boiled
3- Twin Peaks: Fire Walk With Me
90’lı yılların başında çıkagelen bu sansasyonel polisiye örneği, popülaritesinin de getirdiği olumsuz eleştirilerin aksine polisiyenin içine zerk ettiği kimi motiflerle janra taze bir bakış atabilmiştir. Catherine Tramell adlı seksi ve esrarengiz bir kadının da şüpheliler arasında olduğu bir cinayeti araştıran Nick Curran’ın kadınla yakınlaştıkça kendisini tehlikeli bir oyunun içinde bulmasını konu edinen Temel İçgüdü; kara filmlerin yeni yüzü Neo Noir’den seri katil filmlerine oradan da polisiyeye ulaşıyor. Femme Fatale karakteriyle de erotik gerilime yaslanarak türsel bir çeşitlilik yakaladığını söyleyebileceğimiz bu film; yarattığı lüzumsuz tartışmalarla göz önünde olmayı başarabilmişken, 90’lı yıllarda türe yaptığı katkı yeterince konuşulmamış, polisiye olarak gölgede kalmıştır.
11- The Cell
Tarsem Singh’in The Cell’i, polisiye sinemanın 90’lı yıllardan 2000’lere geçişinde türe fantastik bir açılım getirdi. Komaya giren bir seri katilin son kurbanını kurtarabilmek için yeni geliştirilen bir yöntemle katilin bilinçaltına girilecektir. Bu görevi bir kadın psikolog üstlenecektir. Film, seri katilini baştan yakalatarak farklı bir polisiye çatı inşa ediyor. Katil kim sorusunun yarattığı merak duygusu kurban nerde ve kurtarılabilecek mi biçiminde hayat bulup, zamana karşı girişilen bir yarışla heyecan katsayısı artırılıyor. Film bununla yetinmeyip ana karakteriyle birlikte seyirciyi de şizofren bir beynin uçsuz bucaksız, en derin köşelerine götürüyor. Singh’in bilinçaltı sahnelerinde kurduğu benzersiz görsel yapı ve estetiğiyle hatırlanan film, neresinden bakarsak bakalım şaşırtıcı bir tür kırması.
10- Dirty Harry
Harry Callahan kendi yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyen ve ‘Kirli Harry’ diye çağrılan sert bir polistir. Akrep kod adlı bir seri katili durdurma görevi ona verilir. San Francisco sokaklarında geçen heyecan dolu bir Don Siegel filmi olan Kirli Harry’nin en dikkat çekici özelliği, Clint Eastwood’un sert mizaçlı dedektif tiplemesidir. Vicdanının sesini dinleyen, adaletin kendi ellerinde tecelli etmesini doğal karşılayan bu tipleme, seyircinin kolayca özdeşleşmesiyle Kirli Harry’nin 5 filmlik bir seriye dönüşmesine ve benzer karakterlerin türemesine yol açmıştır. Derinlikli bir senaryosu olmasa da sonradan model alınan bir polisiyeye dönüşen sürükleyici bir seri katil filmi Kirli Harry.
9- Zodiac
David Fincher’ın türe dönüş yaptığı filmi Zodiac, yakalanamamış gerçek bir seri katil hikayesi anlatıyordu. Se7en sonrası oluşan beklentilerin umursamayan Fincher’ın klasik bir polisiyeden ziyade, adına Zodiac denen seri katili yakalamaya çalışan bir karikatürist, bir cinayet muhabiri ve bir dedektifin bu olayı saplantı haline getirmelerini, türün klişelerine yüz vermeden, karakterlere odaklanarak anlatması kimi izleyiciler üzerinde soğuk duş etkisi bırakırken kimisi için de doyumsuz bir seyirlik olup çıktı. Zodiac; hiçbir zaman yakalanamamış bir seri katilin, uzun bir zaman dilimine yayılan hikayesini dağınık olma tuzağına düşmeden anlatabilen, ucu açık bir finale ulaşıp tatmin edici olabilen ve polisiye olay örgüsünü karakter draması düzleminde işleyip türün diğer örneklerinden ivedilikle ayrılmayı başarabilen bir polisiye film.
8- The French Connection
William Friedkin’in Robin Moore’un romanından uyarladığı ve o yılın ödül avcısına dönüşen (en iyi film dahil 5 Oscar ödüllü) polisiye filmi The French Connection, New York Polis Teşkilatı’nın Fransa’dan gelmesi beklenen yüklü miktarda uyuşturucunun ve olayın arkasındaki adamın peşine düşmesini konu edinir. Gene Hackman’ın canlandırdığı Popeye Jimmy Doyle adlı ana karakter etrafında kurgulanan hikaye kovalamaca sahneleri ve sinema diliyle türün unutulmazları arasına adını yazdırdı. Filmi değerli kılan bir başka unsur da karakter yaratmadaki başarısıydı. Türün olmazsa olmaz denilebilecek özelliklerini içine alan, finali itibariyle de klişe bir sona bağlanmayan The French Connection kült bir film.
7- Bad Lieutenant
Sert ve karamsar filmleriyle tanınan bağımsız sinemacı Abel Ferrara, farklı tür denemelerine 1992’de polisiyeyi de ekledi. Ferrara’nın janra yaklaşımı filmin merkezine yerleştirdiği polis karakterine bir isim vermemesiyle anlaşılabilir. İsimsiz dedektifimiz bir kanun adamında olmaması gereken tüm özellikleri bünyesinde barındırıyor: Uyuşturucu kullanan, yasadışı bahis oynayan, gece yolda çevirdiği kadınları taciz eden, acımasız bir adam. Film, sinemada yozlaşmış polis tiplemelerinin en uç örneğini sunmakla kalmıyor, bu karakter üzerinden varoluşçu bir izlek tutturup, mevcut düzeni sert bir dille eleştiriyor. Başta kilise sahnesi olmak üzere pek çok unutulmaz sahnesi bulunan film, etkileyici bir finalle noktalanır. Harvey Keitel’ın devleşen oyunu da Bad Lieutenant’ı izlemek için yeterli bir sebep vermekte.
6- Manhunter
Thomas Harris’in Hannibal üçlemesinin ilk ayağı Red Dragon, Manhunter adıyla Michael Mann’in yönetmenliğinde sinemaya aktarılmıştı. Daha sonra Anthony Hopkins’le efsaneleşecek olan Hannibal Lecter karakterinin usta aktör Brian Cox’da vücut bulduğu bu film 80’li yılların kültleşen polisiyelerinden. Emekli FBI ajanı Will Graham’ın bir seri katili yakalamak üzere göreve dönmesi ve daha önceden yakaladığı mahkum Hannibal’dan yardım almasıyla ivme kazanan hikaye Michael Mann’ın stilize üslubu, tercih ettiği renkler ve atmosfer yaratmadaki becerisiyle yaratıcı bir tür denemesine dönüşüyor. Arthouse bir polisiye film olduğunu söyleyebileceğimiz Manhunter, bu tercihiyle tür içinde ayrıksı bir duruş sergiliyor.
5- Hard-Boiled
Aksiyon sinemasının büyük ustası John Woo’nun Hollywood’a transfer olmadan önce çektiği son filmi Hard-Boiled, polisiyenin aksiyon sinemasıyla bütünleştiği en iyi örnektir. Film, silah kaçakçılığı yapan bir çeteyi yakalamak için birbirinden bağımsız çalışan iki polisin amansız mücadelesini ele alır. Henüz ilk sahnelerde başlayan polis-çete çatışması, John Woo’nun tükenmek bilmez enerjisiyle son ana dek sürer. Hollywood’un aksiyon-polisiye geleneğinden ayrılan ve ‘Triad film’ olarak adlandırılan yerel bir alt türün temsilcisidir Hard-Boiled. Daha çok bir aksiyon filmi olmasına karşın; gizli görevdeki polis, polis dostluğu ve polisiyenin çekim alanına giren pek çok özelliğiyle bu türe de dahil edilebilir.
4- Point Break
Yüzlerine geçirdikleri eski Amerikan başkanlarının maskeleriyle Los Angeles’ta banka soymaya başlayan bir çete ve bu çeteyi yakalamak için aralarına sızdırılan Johnny Utah adlı bir FBI ajanının hikayesi, aksiyona düşkünlüğüyle bilinen Kathryn Bigelow’un yönetmenliğinde 90’lı yılların katıksız aksiyonlarından birine dönüşmüştü. Türün sıklıkla kullandığı, çete içine sızan polis figürü Point Break’te de var. Bigelow’un filmi polisiyeye soygun filmi kulvarından dahil oluyor. Polis-çete çatışması ve takip sahneleri bir yana Point Break’i türdeşlerinden ayıran özellik; sörf, paraşütle atlama gibi adrenalin sporlarını kullanarak polisiye öyküyü görsel olarak benzersiz kılıp, aksiyona farklı bir tat katması ve bu sporlar yoluyla ana karakterimiz johnny’nin kendini bulması diyebiliriz.
3- Twin Peaks: Fire Walk With Me
90’lı yılların fenomen dizisi İkiz Tepeler, lise öğrencisi Laura Palmer’ın öldürülmesi sonrasında yaşananları sürrealist bir üslupla anlatmıştı. Dizinin yaratıcısı David Lynch, İkiz Tepeler: Ateş Benimle Yürür ile dizide anlatılan hikayenin öncesini sinemaya taşıdı. Laura Palmer’ın son bir haftasını ve kasabada işlenen benzer bir cinayet vakasını araştırmak üzere Twin Peaks adlı kasabaya gelen FBI ajanı Dale Cooper’ın bu iki davayı rüyalarından ilham alarak çözme çabası bizi örneğine pek rastlamadığımız bir polisiye filmle baş başa bıraktı. Lynch, daha çok şehirleri ve metropolleri mesken tutan polisiyeyi önce taşraya ardından da zihinsel bir boyuta açarak yapı-bozucu kimliğini ortaya koydu. İlk yarım saatinde cinayet soruşturmasına odaklanıp sonra sırtını dönebilen ve anlaşılmak gibi bir derdi olmayan sıra dışı bir polisiye.
2- The Silence of the Lambs
Thomas Harris’i ve yarattığı Hannibal karakterini şöhrete kavuşturan film Kuzuların Sessizliği, o yıl 5 ana dalda Oscar kazanarak inanılmaz bir başarı yakalamıştı. Genç ajan adayı Clarice Starling bir seri katili yakalamak için Hannibal Lecter ile bağlantı kurar. Starling ve Lecter arasında çıkar ilişkisi şeklinde başlayan yakınlaşma, davanın çözümünde kilit bir rol oynayacaktır. 90’lı yıllara kadar polisiyelerde kadın karakterler çoğunlukla ikinci plandadır. Kuzuların Sessizliği, merkezine bir kadını, bir kadın polisi yerleştiren ilk film olmasa da iyi çizilmiş Clarice Starling karakteriyle yeni temsillerin önünü açmıştır. Filmi, polisiye\gerilim türünde unutulmaz ve vazgeçilmez kılan Anthony Hopkins’in Hannibal yorumu, oyuncuların kimyası, yönetmen Jonathan Demme’nin tertemiz anlatımı, şaşırtıcı kurgusu ve hapishaneden kaçış gibi akıllara kazınan sahneleri diyebiliriz.
1- Se7en
Kurbanlarını İncil’deki 7 ölümcül günahı işleyenlerden seçen bir seri katil ve onu yakalamaya çalışan iki dedektifin hikayesi, David Fincher imzası taşıyan stilize bir seri katil filmi olmakla kalmıyor, peşi sıra gelen türün diğer örneklerini de derinden etkilemeyi başarıp model alınan bir filme dönüşüyor. Se7en, usta-çırak ilişkisi kurduğu iki dedektifiyle klişe bir polisiye şablonu kullanıyor ancak birbirini dengeleyen kusursuz çizilmiş karakterleri ve de yarattığı karanlık şehir atmosferiyle özel bir film olduğunu fazlasıyla hissettiriyor. Fincher, cinayet mahallerini ayrıntısıyla resmederken seri katili imtinayla gizleyip bir anda kucağımıza bırakıyor ve seri katil stereotipiyle fark yaratıyor. Ve büyük bir finalle bağlanan hikaye Se7en’ı polisiye türü içinde ulaşılması zor bir yere konumlandırıyor.