20 Ocak 2023

Tanin no kao \ Bir Başkasının Yüzü

Hiroshi Teshigahara ile Kobe Abe, 60’lı yıllarda birbirlerine tutunarak uluslar arası üne kavuştu. İki isim de kariyerlerine 60’larda başladı ve edebiyat-sinema birlikteliğinin en göz alıcı örneklerinden birini sergilediler. Kobe Abe’nin ilk romanı Kumların Kadını (Suna no onna)’nı sinemaya uyarlayan Teshigahara, Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü aldı. Biri hikâye olmak üzere dört Kobe Abe uyarlaması yapan Teshigahara’nın başarısının sırrı, Abe’nin eserlerinde yarattığı kabusvari atmosferin ve karakterlerin psikolojik tahlillerinin görsel karşılığını bulabilmesinde yatıyor. Abe romanlarının ruhuna sadık kalması ve metinsel anlamda tatmin edici bir çalışma yapılmasını da göz ardı etmemek gerekiyor. Teshigahara’nın üçüncü Kobe Abe uyarlaması Tanin no kao (Bir Başkasının Yüzü), yönetmenin tematik anlamda en zengin filmi diyebiliriz. Kimlik bunalımı, yalnızlık, bilim ve etik, bilim insanının yaratısıyla ilişkisi, dönüşüm, savaş paranoyası ve savaş sonrasının Japonya’sı gibi birçok alt başlık açılarak inceleyebileceğimiz bir başyapıt Tanin no kao.

Teshigahara filmde; kendi hatası sonucu çalıştığı fabrikada kaza geçiren ve yüzü tanınmayacak hale gelen Okuyama adlı bir adamın, bu yeni durumla birlikte hayatını sorgulamasının, gerçeğinden ayırt edilemeyen yeni yüzüyle (doktoru bir başkasının yüzünden elde ettiği maskeyle onu topluma kazandırıyor) yeni bir hayata başlamasının ve dönüşümünün hikâyesini anlatıyor. Bir Başkasının Yüzü’nü ana karakterimiz Okuyama, ona yeni biri olabilme imkanı sunan doktoru ve Japonya’ya atom bombası atılması sonucunda yüzü deforme olan bir genç kız üzerinden okumak gerekiyor.

İş hayatında ve toplumsal hayatta saygı gören Okuyama, geçirdiği kaza sonucunda saygınlığıyla birlikte özsaygısını da yitiriyor. Aşağılık kompleksine kapılıyor. Toplumun saygı gören bir bireyinin, bir anda kendisini canavar olarak tanımlamasına sebep olacak bir değişim geçirmesinden bahsediyoruz. Yüzünü tanınmayacak hale gelen Okuyama’nın psikolojisini anlamak zor olmasa gerek. Kendisini sürgünde hissediyor Okuyama. Artık kimsenin onu tanıyamayacak olması derin bir üzüntü duymasına neden oluyor. Okuyama’nın eşiyle (adını öğrenemiyoruz) ilişkisinin eskisi gibi olamayacağını anlarken, aralarında geçen konuşmalar da ana karakterimizin halet-i ruhiyesini net bir biçimde anlamımızı sağlıyor. Yönetmen Teshigahara, yüzümüzün ruhumuza açılan bir kapı olduğunu, yüz kapandığında ruhun da kapanacağını söylüyor. Okuyama’ya olan da bu. Kabuğuna çekiliyor, ruhunu çürümeye terk ediyor. Bir canavar ruha dönüşene dek… Okuyama’yı yeni bir insana dönüştüren maskeyle birlikte film de bilimkurguya açılıyor. Ancak oraya gelmeden önce bir canavara dönüştüğüne inanmaya başlayan Okuyama’nın esas dönüşümüne bir bakalım. Yeni yüzüyle tekrar topluma karışan Okuyama’nın kişiliğinin değişmeye başladığını görüyoruz. Yeni kıyafetler alıyor, tarzını değiştiriyor. Hiç kimse olmanın ayrıcalığını yaşıyor. Önce kendisine yabancılaşmaya başlıyor. Fark edemese de kişiliği değişiyor. Maskesi ona yeni bir kimlik verirken, fiziksel değişim ruhsal değişimi de beraberinde getiriyor ve onu yeni bir insana dönüştürüyor. Yaşadığı kimlik karmaşasının üstesinden gelmekte zorlanıyor. “Ben kimse değilim” dediğini duyuyoruz. Sonuçta Okuyama’nın bilimin kurbanı olduğunu söyleyebiliriz.

Tanin no kao’yu bilimkurgusal açıdan ele alacaksak, bunu kişiliği değiştirebilen bir maske icat eden psikiyatrist karakterimiz üzerinden yapmamız gerekecek. Önemli bir insanlık kuralını ihlal ettiğinin farkında olan, buna rağmen insanlık yararı, başarabileceğine inanma ve de yaratma gücü gibi birbirinden farklı motivasyonlarla hareket ettiği için etik değerleri bir kenara bırakarak canlı bir maske yaratıyor bilim insanımız. Yeni yüzlerlerle insanların kimliklerini değiştirerek kimliksiz bir toplum yaratma düşüncesi, ilk bakışta çılgınca geliyor ve karakterimizin bilimkurgu filmlerinde sıkça karşımıza çıkan klasik bir ‘çılgın bilim insanı’ olduğu fikrine kapılıyoruz. İsimsiz karakterimiz çılgın fikirlere sahip olsa da son derece aklı başında ve ne yaptığını biliyor. Ailesiz, arkadaşsız ve düşmansız bir dünya düşleyen psikiyatrist, böylece suçu ortadan kaldırabileceğine, insanlara sınırsız özgürlük verebileceğine inanıyor. Motivasyonu insanlık yararı olduğu için Okuyama’yı kobay olarak kullanmaktan çekinmiyor. Kimliksiz bir toplum yaratmanın sorunları çözebileceğine inanıyor, sorunları çözmek şöyle dursun bu yeni durumun kaosa neden olabileceğini göremiyor. Psikiyatristin yaratma gücünün esiri olduğu sonucuna varabilir, bu gücün gerçekleri görmesini engellediğini düşünebiliriz. Tanin no Kao’yu bireyin kimlik sorunuyla ilgilenen, ayrıksı bir dönüşüm hikâyesi anlatan ve dramatik yanı ağır basan bir bilimkurgu olarak tanımlayabiliriz.

Teshigahara, ilk yarım saatlik dilimin ardından ana hikâyeyi destekleyecek bir yan hikâye anlatmaya başlıyor. Atom bombası patlaması sonucunda yüzünün yarısı deforme olan bir genç kızın hikâyesi…  Kızın aklında hep savaş var. Her an yeni bir savaş çıkabileceğini, aynı acıları tekrardan yaşayacağını düşünüyor. Savaş paranoyasına, yüzü deforme olduğu için toplumdan dışlanması da ekleniyor. Sevgiyi hayatta kalan tek yakını erkek kardeşinde arıyor. Teshigahara, bu genç kız ve akli melekelerini yitiren diğer hastalar üzerinden Japon toplumunun savaşın yarattığı travmayı atlatamadığını, geleceğe umutla bakamadıklarını söylüyor. Bununla birlikte ülkede Okuyama gibi birçok insan olduğunun da altı çiziliyor. Teshigahara, insanların bedenlerinde açılan yaraların, ruhlarında da onarılmaz yaralar açtığını söylüyor. Yönetmen, bu genç kız ile ana karakterimiz Okuyama arasında bir paralellik kurarken, bakış açılarındaki farklılığa dikkat çekiyor. Genç kız, toplumsal hayata dâhil olabiliyor. Yüzünün yaralı kısmını saklama ihtiyacı hissetse de, insanlar gördüğünde kabullenmişliğini ve tepkisizliğini anlayabiliyoruz. Toplumda ve iş hayatında statü sahibi olan Okuyama ise nefretini her fırsatta dışavuruyor, sakin kalamıyor.

Teshigahara’nın gerek Okuyama’ya gerekse de Psikiyatrist karakterine kurdurduğu cümleler oldukça etkileyici. Genç kızın sessizliği de diğer karakterlerimizin cümlelerine eş değer bir etkiye sahip. Zaten Kobe Abe’nin metni filmin sağlam bir temel üzerine inşa edilebilmesini sağlarken, kitabın başarısı, uyarlamasındaki başarı sayesinde filmi bir klasiğe dönüştürüyor.