Biyografilerin akademinin radarına girmekte zorlanmadığı
malumumuz. Vizyona girdiği yıl Selma ve The Imitation Game ile birlikte The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi), En İyi Film dahil 5 dalda Oscar adaylığı elde ederek,
öne çıkan biyografik yapımlardan biri olmuştu. Teorileriyle modern bilimin gidişatını
değiştiren İngiliz fizikçi Stephen Hawking’in hayatından bir kesiti
beyazperdeye taşıyan film, ünlü teorisyenin eşi Jane Hawking’in kitabından
uyarlandı. Kamera arkasında James Marsh’ı gördüğümüz Her Şeyin Teorisi, filmlerinden
ziyade Man on Wire, Project Nim gibi başarılı belgeselleriyle tanınıp sevilen
bir yönetmenin elinden çıkma.
Biyografi modeli sorunlu
Stephen Hawking’in öğrencilik yıllarında açılan film, henüz
ilk dakikalarında rengini belli ediyor. Oğlan kıza rastlıyor ve evliliğe
uzanacak olan Stephen – Jane ilişkisi başlıyor. Teorileriyle çığır açan bir
bilim insanının fiziken çöküşü, zihnen yükselişi, önce okulunda, sonra bilim
çevrelerinde ve en sonunda dünyada kabul gören bir deha olması, tüm film boyunca
Jane’le ilişkisinin gölgesinde kalıyor. Bunun sebebi ise filmin Jane Hawking’in
kitabından uyarlanıyor oluşu. Biyografinin biyografisi yapılan şahsiyetin değil
de, onun yakınındaki bir karakterin gözünden anlatılması aslında genelde bir
farklılık yaratır. Ancak, Milos Forman’ın başyapıtı Amedeus’ta hikayeyi
Mozart’a kıskançlık ve hayranlık duyan bir başka müzisyenin bakış açısından
anlatılarak yakalanan başarılı formül The Theory of Everything'de işlemiyor. Sebebi
de az önce bahsettiğimiz gibi dehayı deha yapan özelliklerin ikinci plana
atılarak işlenmesi. Sonuç olarak The Theory of Everything'in, odak noktasını yanlış
seçmiş bir başarı ve azim öyküsü, bir biyografi olduğunu söyleyelim.
Stephen Hawking’in alanında yükselişini, özel hayatını ve
Amiyotrofik Lateral Sklerozis denilen hastalığının ilerlemesini paralel olarak
anlatıyor film. Hawking’in hastalığını öğrendikten sonra bilime olan
tutkusuna, azmine hayranlıkla şahit oluyoruz. Hawking’in hastalığının tüm
safhalarını izliyoruz ve bu biçare hastalık filmin hiçbir anında duygu sömürüsü
kaçmadan perdeye yansıtılmış. Yönetmen Marsh, filmin dramatik çatısını da zaten
Stephen ile Jane’in duygusal ilişkisiyle örmüş.
Bilimle tanrıya ulaşabilir miyiz?
The Theory of Everything'de film boyunca gündemde kalan bir konu
daha var: Tanrı problemi… Stephen, Jane’le tanıştığında birinin ateist,
diğerinin Hristiyan olması neticesinde din-bilim çatışmasına girilmeden
tanrının varlığı tartışılıyor. Filmin ikinci yarısında rahip karakterinin
devreye girişiyle konu tekrar açılıyor. Stephen’ın kitap yazım aşamasında
ve en sonunda da kendisine yöneltilen bir soruyla yine karşımıza çıkıyor.
Hawking’in tanrı problemi tüm filmin üzerine siniyor. Peki, The Theory of
Everything bu problemin neresinde duruyor. “Kişisel” bir Tanrı varlığına
inanmadığını dile getiren Hawking, bir röportajında “Evrenin oluşumu
bilimin gerçekliğine dayanır. Ama bu hiçbir şekilde, bilim kurallarını koyan ve
onları da yaratan bir tanrı olmadığı anlamına gelmez” demiştir. Filmde
de gördüğümüz üzere gençliğinde katı biçimde tanrının varlığını reddeden
Hawking, uzun yıllar süren çalışmaları sonunda daha yumuşak ifadelerde
bulunuyor. Hawking’in araştırmaları ve teorilerinde tanrıya yer açma, onu bir
yere konumlandırabilme uğraşısı, net bir sonuç vermese de “Bilimle tanrıya
ulaşabilir miyiz?” sorusunu akla getiriyor. Zaten filmde Hawking’in verdiği
cevaplarda hep bir “ama” var. Bu açıdan The Theory of Everything'in, Hawking’in tanrı
sorunsalında cevaplardan çok sorularla ilgilenmesi yerinde bir tercih olmuş.
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz: Hawking’in bilimsel çalışmaları, teorileri ve
içsel sorgulamaları biyografinin ana argümanı olsaydı uzun yıllar
konuşulabilecek bir film izleyebilirdik.
Redmayne’in unutulmaz performansıyla hatırlanacaktır
Eddie Redmayne’e En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde akademi ödülü kazandıran performansı The Theory of Everything'in en büyük kozu. Akademi, rolü gereği fiziksel değişim geçiren oyuncuları ve performanslarını genelde görmezden gelmez. Hawking’in aşamalı kas çürümesi veya erimesi olarak bilinen hastalığının tüm evrelerinin Redmayne’in bedeninde canlanışını kusursuz bir performansla seyrediyoruz. Öyle ki, zaman zaman onun Redmayne olduğunu bile unutabiliyoruz. Biyografilerdeki inandırıcılık sorunları büyük oranda abartıya kaçan, yapay duran makyajdan ve kötü performanslardan kaynaklanır. The Theory of Everything'in ise en güçlü olduğu alan başta Redmayne olmak üzere oyuncu performansları. Film iz bırakmadı ama Eddie Redmayne, Hawking yorumuyla her zaman hatırlanacaktır…