20 Mayıs 2013

Nolan yine büyük oynuyor: "Interstellar"


Christopher Nolan, İnception'da bilinçaltına yaptığı yolculukla kendisine ucu bucağı olmayan bir alan yaratıp, özgüveni, yetenekleri ve tür hakimiyetiyle bilimkurgu sinemasına modern bir klasik armağan etmiş ve bazı taşları yerinden oynatmasını bilmişti. Son Batman filmi The Dark Knight Rises'ta bahsettiğimiz özgüveni başına bela olan ve hayranlarının da hışmına uğrayan Nolan, yeni bir bilimkurgu harikası yaratmak için kolları sıvadı. Nolan'ın yeni özgürlük alanı ise uzay..

 Interstellar eleştirim için tıklayınız

Interstellar haberi aslında 6 yıl öncesine dayanıyor. Bilindiği gibi bilimkurgu hayranlığını çektiği filmlerle dile getiren Steven Spielberg'in gözde projelerinden biriydi Interstellar. Haberi ilk Total Film Dergisi'nin Türkiye edisyonunda duymuş ve büyük bir heyecana kapılmıştım. Öncelikle o haberle başlayalım. Steven Spielberg'in projeyle ilgili ilk düşünceleri şöyleydi: "Interstellar öyle bir film olacak ki... Aslında filmi bu şekilde belli bir kategoriye dahil etmek istemiyorum. Çünkü daha çok yeni bir proje. Ünlü fizikçi Kip Thorne'un teorileri üzerine bir film bu. Yani bana hiç yabancı bir konu değil. Yıllarca  bu teoriler üzerine kitaplar okudum. Beni çekmesinin en büyük sebebi, babamın da bir çeşit astrofizikçi olması. Yine de yeni bir 2001: A Space Odyssey olacağını sanmıyorum." Peki heyecanını gizlemeyen Spielberg, nasıl oldu da bu projeyi Christopher Nolan'a bıraktı? Nasıl oldu bilmiyoruz ama isabetli bir karar oldu ve bizi artık bundan sonrası ilgilendirdiği için kurcalamadan Nolan'ın neler yapacağına bakalım.

Bir grup bilim insanının solucan deliklerini kullanarak yıldızlar arası yolculuk yapmasını konu edinmesi dışında film hakkında hiçbir şey bilmiyoruz aslında. O zaman fikir yürütmeye çalışalım. Solucan delikleriyle ilgili teoriyi zaman yolculuğunun mümkün olup olamayacağını araştırırken üretmiş Kip Thorne. Interstellar'ın da Thorne'un teorisinden yola çıkmasıyla zaman yolculuğu temasını etrafında şekillenebileceğini düşünebiliriz. Ancak  uzayda yapılacak bir zaman yolculuğuyla bir yere varılabileceğini sanmıyorum. Dolayısıyla Nolan'ın solucan deliklerini, yeni bir evrene açılan kapı olarak kullanacağını, bunu da görsel bir şölene dönüştüreceğini biliyoruz. Karakterlerin motivasyonu ve hikaye kurgusu, keşfedilecek yeni evrende bizi nelerin bekleyeceğinin de belirleyicisi olacak. Ama şu soruyu da sormadan edemiyorum. Vakti zamanında Stanley Kubrick, kendisine filmin ne anlattığı sorulduğunda 2001: A Space Odyssey'i görsel bir şölen olarak tasarladığını söylemiş ancak filmin de altını pek çok imge ve alt metinlerle doldurmasını bilmişti. Peki Nolan ne yapacak? Klasik bir tür filmine mi imza atacak (yani bilimkurguyu aksiyon, gerilim ve görsel ziyafete dönüştürmekle mı yetinecek?) yoksa İnception'da yaptığı gibi algılarımızla oynayıp, ucu açık ve tartışılabilir bir noktaya erişmeyi mi deneyecek?  Muhtemelen hepsi...

Son söz: 7 Kasım 2014'te huzurumuza çıkması beklenen Interstellar, 2000'li yıllar bilimkurgu sinemasının en nadide parçalarından biri olacak gibi görünüyor. Christopher Nolan'a güveniyoruz.

17 Mayıs 2013

Snow White and the Huntsman


Fantastik sinemanın altın çağını yaşadığı 2000'li yıllarda, çizgi roman uyarlamaları fantastikte ana damarı oluştururken, Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter türevi filmlerle mitolojiyi arkasına alan yapımlar bu türü beslemeyi sürdürüyor. Ancak Hollywood yeni kapılar açmakta ısrarcı. Bunu bir yandan türleri melezleştirerek yaparken, öte yandan masallara uzanıp fantastik havuzunu genişletme uğraşısında şu sıralar. Animasyon ürünü Shrek serisiyle yeni bir masal üretme denemesinin ardından sıra herkesçe bilinen masallara geldi. İlk adımı Grimm Kardeşler'le attıktan sonra Kırmızı Başlıklı Kız (Red Riding Hood), Hansel ve Gretel, Pamuk Prenses gibi masallar modernize edilerek önümüze sürüldü. Pamuk Prenses ve Avcı adıyla geçtiğimiz yıl vizyona giren film, amacına yönelik Kristen Stewart, Charlize Theron ve Chris Hemsworth gibi popüler isimlerle örülü bir kadroyla yola çıktı. 

Çocuk masalından epik fanteziye

Pamuk Prenses masalının hikaye akışını alıp, onu saflığından, yüzeyselliğinden ve yumuşak geçişlerinden arındıran senaristlerimiz, Universal Pictures'ın çizdiği rota doğrultusunda görsel efektlerle desteklenecek, epik film geleneğinden beslenecek fantastik bir macera yaratma düşüncesiyle yola çıkmışlar. Pamuk Prenses masalından yeni bir dünya yaratırken de Yüzüklerin Efendisi'nden bolca etkilenmişler. Yeni karakterler ve durumlarla, Orta Çağ'a aitmiş gibi duran bir zamanda hikayenin genişletilmesi ve geliştirilmesi masalın çehresini tamamen değiştirmiş. Açılıştaki masalsı giriş, Pamuk Prenses'in modernize edilmesine karşın bunun bir masal olduğu gerçeğinin değiştirilmek istenmediğinin, sadece çocuklar için değil yetişkinlere yönelik bir tür filmine dönüştürüldüğünün resmidir.

Masalda hikaye akışının korunduğundan bahsetmiştik. Ravenna adlı kötü kraliçenin "Ayna ayna söyle bana, var mı benden daha güzeli?" repliğini tekrarlaması, Pamuk Prenses'in elmayla zehirlenmesi ve öpülerek uyandırılması harfiyen uygulanıyor. Ancak Kraliçe Ravenna'nın aynası, konuşacağı zaman bir beden üzerinde yükselme gereği duyuyor. Burada Terminatör 2'deki civa alaşımlı robotu anımsamamak mümkün değil. Zehirli elma da benzer bir şekilde Pamuk Prenses'in kardeşiyle olan geçmişine uzanarak devreye sokuluyor. Cüceler ise Yüzüklerin Efendisi'ndeki savaşçı cüceleri yeni bir temsiline dönüştürülmüş hikaye gereği. Pamuk Prenses'in Jean D'arc gibi bir karaktere bürünmesi de en cesur karar olmuş. Bu tip değişikliklerle herkesin bildiği detaylar yeniden yorumlanarak seyircinin beğenisine sunuluyor. Charlize Theron kötü kraliçe Ravenna'ya uyum sağlamış ancak aynı şeyi Kristen Stevart'ın Pamuk Prensesi için söyleyemeyiz. Yine de filmi çok aşağıya çektiğini düşünmüyorum.

Son söz: Başarılı görsel efekt çalışmasını, doğru renk tercihleriyle iyi bir görsel yapıda eriten Pamuk Prenses ve Avcı, hiç fena olmamış. 6.3\10

1 Mayıs 2013

İlk İzlenim: "The Lone Ranger"

The Ring ve Pirates of the Caribbean serisiyle başarılı işler çıkaran yönetmen Gore Verbinski, Johnny Depp ile yeniden bir araya geldiği yeni filmi The Lone Ranger, 5 Temmuz'da Türkiye'de gösterime girecek. Aslında büyük prodüksiyonların adamı yapımcı Jerry Bruckheimer'la Verbinski ve Depp'in bir araya gelmesi yeni bir hit filmin doğuşu anlamına gelebilir. 

 The Lone Ranger  çizgi romanlarının bu ilk sinema uyarlaması değil. Maskeli Süvari olarak bildiğimiz çok da başarılı olmamış 1981 tarihli bir western filmi mevcut. Bu yeniden çevrimde hikayeye yeni bir bakış açısıyla yaklaşıldığı konuşuluyor. Ne kadar doğrudur bilemiyoruz ancak, bunun doğru olması temennimiz. Filmin hikayesi ise kısaca şöyle: Amerikan yerlisi (Kızılderili diyelim) Tonto ve kanun adamı John Reid'in tesadüfi bir şekilde bir araya gelmeleri ve Tonto'nun onu bir efsaneye dönüştürmesi, ana öyküyü oluşturmakta. Mizah ve aksiyonun hız kesmediği bir serüven filmi yaratma düşüncesiyle hareket edildiği çok açık. Birbirine zıt iki karakterin bir araya gelmesi zaten bolca malzeme çıkaracaktır. 

Artık western türünde söylenebilecek yeni bir söz, anlatılabilecek farklı hikayeler bulmakta ciddi sıkıntılar çekildiğini düşünürsek, yenilik getirme veya özgün olma iddiası taşamayan bir filmin bizi beklediğini söyleyebiliriz.  The Lone Ranger, bir yeniden yapım olmasına karşın Johnny Depp faktörüyle merakımızı artırıyor. Depp'in yine eksantrik bir karaktere büründüğü film, sırf onun varlığıyla seyirciyi sinema salonlarına çekecek gibi. Fragmana baktığımızda ise bir komedi westernin izini sürebiliyoruz. Bu yazın umut vaat eden filmlerinden biri var karşımızda. Ama tabi büyük beklentilere girilmemesi gerekir.