Sinemanın aykırı çocuklarından Gaspar Noe’nin üçüncü uzun metraj filmi Enter the Void, sinemada yenilik arayan kitleyi peşine takacak hipnotik etkiye sahip, tanımlaması zor bir film. Reenkarnasyon ile yeni bedenlerde can bularak sonsuza dek varolma fikrini temel alıp, ebeveynleri bir trafik kazasında öldükten sonra, birbirlerinden hiç ayrılmamaya ant içen iki kardeşin, Oscar ve Linda’nın, Tokyo’ya uzanan hikayelerini anlatmaya koyuluyor Gaspar Noe.. Oscar’ın beklenmedik ölümüyle birlikte “ölümden sonra ne olur?” sorusunun peşine takılarak daha önce deneyimlemediğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz. Filmin tamamını Oscar’ın bakış açısından veren Noe, yakaladığı ruhani damarı çeşitli renk oyunları, efektler ve biçimsel atraksiyonlarla bezeyip, çılgın bir finale yürüyor. Enter the Void'in fazlasıyla cesur anlatımı sebebiyle her bünyeye göre olmadığını ve klasik anlatıya alışmış seyirci için fazlasıyla zorlayıcı bir seyir sunduğunu söylememiz lazım. Bakış açısı tekniğini tüm filme yayması, ölüm anında hayatın gözlerin önünden film şeridi gibi akıp gitmesini uzun bir flashback sahnesiyle vermesi gibi özellikleriyle Enter the Void, seyircinin sabrını sınıyor ve finalde de mükafatlandırmasını biliyor. Özellikle ana karakterimiz Oscar’ın ölümüyle birlikte bakış açısı tekniğinin önemi artıyor. Bu şekilde Oscar’ın ruhsal benliğiyle empati kurup, ölüm sonrasında ardımızda nasıl bir dünya bıraktığımıza, sevdiklerimizin bizsiz hayatlarını nasıl sürdürdüklerine dair zihin cimnastiği yapmamızı sağlıyor.
Biçim ve içerik uyumunda kusursuzluğu yakalayan Noe; Enter the Void’i ölüm, ölüm sonrası ve reenkarnasyon inancı üzerine söyledikleriyle kaçırılmaması gereken sinemasal bir deneyime dönüştürüyor. 9\10