İkinci uzun metrajını çeken Gabe Ibanez’in seneryosunu da kaleme aldığı bilimkurgu çalışması Automata, bilimkurgu edebiyatının önemli yazarlarından Isaac Asimov’un ortaya attığı 3 Robot Yasası’nı temel alıp, kendi yorumunu da katarak hikayesine yediren ve yapay zekaya bir kıyamet sonrası bilimkurgusunda hayat veren bir siberpunk olarak dikkat çekiyor.
Automata’da solar fırtınaların dünyamızı radyoaktif bir çöle çevirdiği ve artık neredeyse yaşanmaz bir yer haline getirdiği bir gelecek tasvir ediliyor. İnsanoğlu kıymetin eşiğinden dönmüş. Filmin açılışında verilen bilgilerle dünya nüfusunun %99,7’sinin yok olduğunu öğreniyoruz. İnsanoğlu gökdelenlerin yükseldiği şehirlerde yaşamını sürdürüyor. Yeryüzünün büyük bir bölümü ise çölle kaplanmış. Bu noktada Automata’nın dünyasını iki parça halinde değerlendirme gerekliliği ortaya çıkıyor. Bir yanda klasik bir post apokaliptik dünya tasviri, öte yanda ise gökdelenlerin yükseldiği kirli bir mini dünya var. Radyoaktiviteye maruz kalınmaması için mekanik bulutlarla güneşin yüzünü göstermemesinin sağlandığı, duvarlarla çevrelenmiş bir kurtarılmış alanda (benzer şehirler olduğunu da öğreniyoruz) yaşamını sürdürüyor insanoğlu. Her alanda yapay zekaya olan ihtiyacın arttığını ve teknolojik gerilemeye karşın Automata Pilgrim 7000 adlı robotların üretilerek insanoğlunun yeni dünyayı kendisi için daha yaşanabilir kıldığını görüyoruz.
Asimov’un 3 Robot Yasası
Asimov’un eseri I, Robot uyarlamasında olduğu gibi robotların her alanda insanoğluna hizmet ettiği bir gelecekteyiz. Hemşire, öğretmen hatta vaftizci de olabilen robotlar, aynı zamanda ciddi bir tehdit de oluşturmakta. Burada Asimov’un ortaya attığı 3 Robot yasası devreye giriyor. Automata buna protokol adını vererek 2 maddede topluyor: 1. Protokol, robotun herhangi bir canlıya zarar vermesini önlerken, 2. Protokol, robotların kendisini ve diğer robotları değiştirmesini önleme işlevi görüyor. Anlamı ise insanoğlunun gücü ve kontrolü elinde tutma isteği. Yapay zekanın kontrolden çıkmasını önlemek için bir güvence diyebiliriz. I, Robot’taki gibi bir robotun özgürlüğe kavuşma isteği ve kendini değiştirmesi bir dizi olayın gerçekleşmesine ve klasik makine-insan savaşına yönelinmesini olanaklı kılarken, senarist-yönetmen Gabe Ibanez’in bu klasik temayla pek oralı olmaması havada kalan bir bilimkurguya imza atmasına sebep olmuş.
İlginç bir alt tür evliliği
Automata tür içinde birbirinden uzak duran kıyamet sonrası ile Siberpunk’ı bir anlamda evlendirerek zor bir işe kalkışıyor. Sebebi ise Post apokaliptik bilimkurgularda dünyamızda teknoloji adına pek bir şey kalmamıştır ve modern toplumdan iyice uzaklaşılmıştır. Güçlü olanın hayatta kalabildiği bir dünyadır kısacası. Siberpunk dediğimiz bilimkurgularda ise yüksek teknolojiye rağmen düşük hayat kalitesi hakimdir. Sokağa kadar inen ileri teknoloji insan hayatına olumlu bir katkı yapmaktan uzaktır. İşte bu iki alt türü bünyesinde barındıran Automata’nın bu evliliği mümkün kılabilmesindeki en önemli etken bir bakıma kıyamet sonrası ile Siberpunk’ı ayrıştırarak kullanabilmesi diyebiliriz. Doğal bir felaketin dünyayı yaşanmaz bir yere dönüştürmesi ve insanoğlunun da elindeki imkanlarla kendisini bu yaşanmaz dünyadan soyutlayabilmesi, yani bu izole yaşamın, şartların bir getirisi de siberpunk oluyor.
Blade Runner-vari bir yolculuk
Automa’ta birçok açıdan Blade Runner ile benzerlik taşıyor. Gökdelenlerin yükseldiği şehir tasvirinden tutun, karanlığın hakim oluşuna, asit yağmurlarına ve tüm şehre izlettirilen hologramik görüntülere kadar çeşitli örnekler verilebilir ama benzerlikle görünümle sınırlı değil. Ana karakterimiz Jacq Vaucan Robot üreten şirketin sigorta acentası ve robotlar farklı davranışlar sergilemeye başladığında kendisini tehlikeli bir araştırma süreci içerisinde buluyor. Blade Runner’da Deckard’ın şehirde tehlike saçan androidlerin peşine düşmesi gibi Jacq de başına buyruk hareket eden robotların ve sorunun temeline doğru bir yolculuğa çıkıyor. Blade Runner’daki Androidlerin yaratıcısını bulup, yaşamaya devam etme çabası, Automata’da robotların özgür irade ile hareket edebilme isteği biçiminde karşımıza çıkıyor. Ancak Automata’nın felsefi bir derinlik yakalayabildiğini söyleyemeyiz.
Son söz: Automata'nın heyecan yaratmadaki sıkıntıları ve üzerine sinen olmamışlık duygusu da eklenince çabuk unutulacak bir iş ortaya çıkmış. 5\10