Inception ile kendi The Matrix’ini yaratmak için yola çıkan ve bilimkurgu sinemasına yaratıcılıkta sınır tanımayan özgünlükte bir eser armağan ederek, tür için yeni bir altın dönemin (Avatar’ın da desteğiyle) kapısını aralayan Christopher Nolan, Spielberg’den devraldığı yeni bilimkurgusu Interstellar’la da 2001: A Space Odyssey’in insanoğlunun evrimini odağına alıp, uzaya açılarak yazdığı destanı ve tür için çığır açmasını örnek alıp, uzayın sonsuzluğuna doğru bir yolculuğa çıkmak istemiş. Tematik açıdan zengin bir filmle karşımıza çıkan Nolan, büyük düşünüp bir uzay destanı yaratırken hangi yollara sapmış, neyi ne kadar doğru yapmış bir bakalım.
Klasik temalar, türsel dönüşümlere gebe
İnsanoğlunun kendi dünyasını artık yaşanmaz bir yere dönüştürmesi veya yok oluşa doğru sürüklemesi durumu, özellikle 2000 sonrasında küresel ısınmanın da etkisiyle bilimkurgu sinemasında oldukça gerçekçi temsillerle tezahür etmeye başaldı. Yakın zamanda izlediğimiz After Earth’de olduğu gibi kendimizi yeni bir dünya arayışı içinde bulduğumuz Interstellar, insanlığı açlık tehdidiyle yavaşça yok oluşa sürükleyen felaketten, tek çıkış yolunun Armageddon’daki gibi uçuk bir kurtuluş planı olduğu bir hikayenin peşine düşüyor. Nolan’ın meseleyi ciddiyetle ele alışı, uçuk plan desek de bilimsel gerçekler ve teorilerle hareket ederek, insanlığın sonu - kıyamet ve dünyayı kurtarma durumu gibi üzerine yeni bir şey eklemenin pek mümkün olmadığı klasik temaları; uzayın sonsuzluğuna uzanarak, yeni boyutlar açmayı deneyerek, temelini felaket üzerine attığı filmi, bir uzay yolculuğu filmine evirerek en azından alt tür bazında bir dönüşüm gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz.
Baba-kız ilişkisi, dramatik yapı ve işlevi
Nolan, filmin dramatik çatısını baba-kız (Cooper-Murph) ilişkisi üzerine kurmak istediğinden, aile içinde ikisi arasındaki bağa ayrı bir parantez açmış. İlk 45 dakikalık dilimin bu açıdan oldukça verimli olduğunu belirtelim. Ancak, Cooper-Murph ilişkisinin olgunlaşıp meyvelerini vermesi için ‘zaman’ geçmesi gerekiyor. Nolan, bir anlamda Contact’taki baba-kızın hikayesini Interstellar’a adapte etmiş. Bilim adamı babanın erken vedası, bilime meraklı kızının onun peşinden giderek önemli işlere imza atması ve bağlantı noktaları birbiriyle örtüşüyor. Nolan, filmin dramatik yapısının felaket ve uzaylı istilası filmlerinde sıkça karşılaştığımız baba-kız, baba-oğul ilişkisine sözünü ettiğimiz tür filmlerinden farklı bir işlev daha yüklüyor. Sevginin üstün veya galip geleceği vurgusuyla duygusal bir damar açarken, filmin asıl numarasının- Nolan’ın kozunun son bölümde bu ilişkiyle bağlantılı olması Cooper-Murph ilişkisinin anlam kazanmasını sağlıyor.
Nolan’ın yeni bir boyut açma isteği sürüyor
Inception’da karakterlerimizin bilinçaltında yaptığı yolculukta katmanlar açarak, algılarımızla oynayan ve bilinçaltını sonsuz uzay misali kullanan Nolan, ikinci bilimkurgu denemesinde benzer bir yolculuk vadediyor. Inception’da yeni katmanlar açarak büyülerken, Interstellar’da uzay-zamanı kullanarak teoride var olan boyutlara yelken açıyor. Yani özetle Inception’da katman açma arzusu burada boyut açma biçiminde hayat buluyor. Beşinci boyutun hikayeye zekice eklenmesi de hem uzay yolculuğunun hem de baba-kız ilişkisini daha değerli kılıyor.
2001: A Space Odyssey – Interstellar ilişkisi üzerine…
Nolan, Interstellar’ın dramatik yapısı ve solucan deliği kullanımıyla Contact ile sıkı bir bağ kurmasına karşın amacının kendi uzay yolculuğu yani bir anlamda kendi 2001: Uzay Macerası’nı çekmek olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yine de, Interstellar’ın Darren Aronofsky’nin The Fountain ile günümüzün 2001’ini çekme girişimi gibi bir çaba içinde olmadığını belirtmek gerekiyor.
2001’de siyah yekpare taşın Mars yüzeyinde ortaya çıkması, Jupiter’e birtakım sinyaller göndermesi ve mevcudiyetinin sorgulanması, Intestellar’da “ihtiyacımız olduğunda solucan deliğini oraya kim koydu?” sorusuyla benzerlik taşımakta. Tanrının eseri mi, yoksa başka bir bilgeliğin ürünü mü olduğu düşündürülmek isteniyor. Ancak, Interstellar, evrim mi, yaratılış mı? sorusuyla ilgilenmediği gibi din-bilim çatışmasına da girmiyor. Uzay yolculuğunda karakterlerimize eşlik eden TARS adlı robot, 2001’in yapay zekası Hal 9000’in bir yansıması. İnsansı özelliklerinin olması akrabalığı kuvvetlendirirken, makine-insan savaşına da girilmeyerek 2001’in taklidi olma tuzağından kaçınılmış. Solucan deliği vasıtasıyla bilinmeze doğru yapılan uzay yolculuğu ise 2001’de Bowman’ın sonsuzluğun ötesine yaptığı yolculuğu anımsamamızı sağlıyor. Ne var ki, görsel karşılık bulma anlamında Nolan’ın elindeki imkanları kullanmadığının da altını çizmek gerekiyor. Son olarak, Interstellar’ın insanın evrimine kendi kurtuluşu için önemli rol yüklemesiyle 2001’in ana meselesine yaklaşmayı denediğini söylemek istiyorum. Bahsettiğimiz tüm ortak noktalara karşın, Interstellar’ın insanoğlunun yeni dünya arayışına, var olma mücadelesine odaklanması ve Nolan’ın büyük ölçüde ana karakterlerimiz arasındaki ilişki ve son bölümdeki sürpriz hamleye abanması gibi nedenlerle ortaya attığı soru ve kimi fikirlerin yüzeysel kaldığını düşünüyorum.
Bir bilimkurgu başyapıtı mı?
Yer yer Einstein’in Genel Relativite Teorisi’nin uygulamalı anlatımı izlenimi vermesine rağmen zaman kavramı ve göreceliliği üzerine söyledikleriyle düşündürmeyi başaran Interstellar; tematik zenginliği, zeka dolu senaryosu, karakter merkezli dramatik yapısı ve cesaret isteyen kimi hamleleriyle yüksek bütçeli bir Hollywood bilimkurgusu için oldukça tatmin edici olmakla birlikte, başyapıt seviyesinde bir iş olduğunu düşünüyorum. Başyapıt seviyesinde dememin sebebi ise, ilk 45 dakika ve son 45 dakika dışında yani filmin göbek kısmında ritmik bir sorun olması. Nolan, 2001: Uzay Macerası gibi bir uzay yolculuğu düşlerken, filmin dramatik yapısını ve duygusal damarını da düşünerek bahsettiğim bölümde Kubrickvari bir ağırlık-ağırbaşlılıkla hareket ediyor. Ancak, bu alanda aksiyon ve çeşitli kurgu numaralarında olduğu kadar yetkin değil. Uzayda geçen sessiz anlar, Hans Zimmer’ın müzikleri ve heyecanın katlandığı anlara oranla zayıf kalmış. Ayrıca, son bölümdeki sürprizin adeta geliyorum demesi ve uzaya çıkıldıktan sonraki uzun bölümün üzerine sinmesi de eklenince puan kırmak kaçınılmaz oluyor.
Son söz: Christopher Nolan’ın yeni bilimkurgusu Intersellar, yeni bir Inception olmasa da 2000’li yıllar bilimkurgu sinemasının göz alıcı ürünlerinden biri olarak öne çıkıyor. 9.4\10