30 Kasım 2015

Gaspar Noe’nin kutsal üçlüsü: Love


Sinemanın sınır tanımayan yönetmenlerinden Gaspar Noe’nin dördüncü uzun metrajı Love, pornografik içeriği sebebiyle 68. Cannes Film Festivali’ndeki ilk gösteriminden bu yana adından sıkça söz ettirmeye ve tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ülkemizde vizyona girip girmeyeceği belirsizliğini koruyan filmi değerlendirdim.

Aşk 

Gaspar Noe’nin Love’da anlattığı saf bir aşk öyküsü değil. Günümüz ilişkilerinde cinselliğin ön plana çıkması ve seksin tek düze bir hal almaya başlamasıyla da çiftlerin yeni arayışlara girmesi zaten cinselliğe dayalı yaşanan ilişkileri tüketiyor. Murphy ile Electra’nın ilişkisi tam da böyle. Aşklarını ilk günkü gibi taze tutmak için yeni arayışlara giriyorlar. Ancak hesaba katmadıkları bazı şeyler var. Erkeğin kıskançlığı ve korumacı yapısıyla kadının sadakat arayışı… Erkek ile kadın doğasındaki farklılıklar sebebiyle sarsılan ilişki, daha tutkulu yaşanan bir seksle onarılmaya çalışıyor. Filmin düğüm noktası ise Murphy’nin yanlış kadını hamile bırakması denilebilir. Noe, üçlü bir aşk yumağına dönen ilişkiyi kronolojik bir düzlemde anlatmıyor. İstemediği bir hayatı yaşamak zorunda olmasının huzursuzluğuyla yaşayıp giden, unutamadığı biricik aşkına duyduğu özlem ve elinden bir şey gelmemesinin yarattığı çaresizlik duygusuyla iyiden iyiye depresif bir ruh haline bürünen aile babası Murphy’nin yaşadıkları hikayenin bugünü. Murphy’nin flashback sahneleriyle verilen özlemle anımsadığı hatıraları ise hikayenin dünü. Dün ve bugün arasında git gelli bir yapı kuran Noe, tutkuyla yaşanan aşkı ve aşk acısını birlikte izletiyor bize. Aşk dolu günleri yani geçmişi oldukça sıcak renk tercihleriyle veren yönetmen, acı çekilen bugünün ise görsel karşılığını soğuk renklerde buluyor. 

Pornografi

Gaspar Noe, bir röportajında ifade ettiği gibi bir aşk hikayesi anlatıyor ama aşka seksüel açıdan yaklaşmayı deniyor. Aşkı seksle anlatmak cesaret isteyen zor bir iş. Seksi tüm çıplaklığıyla yansıtma düşüncesi de niyetinizin yanlış anlaşılmasına veya anlaşılamamanıza sebep olabilir. Çünkü pornografi, sinema sanatı çerçevesinde baktığımızda hala bir tabu. Bu tabuyu yıkmak da takdir edersiniz ki kolay değil. Noe’nin pornografi kullanımına baktığımızda sahnelerin hemen hemen tamamında dikkatimizi çeken üç şey var: Erotizm, tutku ve estetik. Noe’nin kutsal üçlüsü pornografiyle aşka ulaşmasına ve seyircinin de bunu hissetmesini sağlıyor. Karakterlerimiz birbirine âşık olduğu için tutkuyla sevişiyorlar, doğru müzik ve renk tercihleriyle erotizmi hissedebiliyoruz, erotizmin yakalanması ve seksin estetize edilmesiyle de daha önce deneyimlemediğimiz bir sinemasal tecrübeye yelken açıyoruz. Yönetmenin amacını anladığınızda pornografi ve sinema içindeki sınırlarının zorlanıp zorlanmamasının pek bir önemi kalmıyor. Film pornografik olmasına ve farklı seksüel deneyimlere yer vermesine rağmen Irreversible kadar sert ve aykırı değil. 3D çekilen iki sahneyi sinemada 3D olarak deneyimlemediğiniz takdirde zaten pornografik sahneler estetize de edildiği için filmin rahatsız edici bir tarafı kalmıyor. 

Gaspar Noe’nin Nypmhomaniac’a cevabı 

Ayrıksı yönetmen dediğimizde aklımıza gelen ilk iki isim Lars von Trier ile Gaspar Noe’dir muhtemelen. Sinemada kendi tarzlarında müstehcenlik sınırlarını zorlayan yönetmenlerimiz daha da ileri giderek pornografik filmler çektiler. Noe’nin Love’ı çekmesinde Nymphomaniac’ın etkisi olduğunu düşünüyorum. Trier’ın meydan okumasını görüp, cevap niteliğinde bir filmle geri döndü.

Murphy karakterinde yönetmenimizden çok şey bulabileceğimiz Love, içeriği itibariyle Lars von Trier’ın Nymphomainac’ına benzetilebilecek bir sinemasal girişim gibi görünse de, izlediğinizde öyle olmadığını anlıyorsunuz. Nymphomaniac nasıl kasıtlı olarak erotizmden uzak durduysa, Noe bilinçli olarak erotizmi her anında hissedebileceğiniz bir filmle seyircisini selamlıyor. Ana karakterlerinin durumları itibariyle aynı kefeye koyabildiğimiz filmler için pornografik drama diyebiliriz. İki filmde de depresif ruh halindeki ana karakterlerimizin geçmişine ve o geçmişle pornografiye ulaşıyoruz. Pornografi kullanımı açısından Trier yer yer estetik yer yer irite edici bir tavır sergilerken, Noe filmin estetiğinden bir an bile ödün vermiyor. İki yönetmenimiz de flashbackli hikâye kurgusuna bel bağlasalar da burada da temel farklılıklar göze çarpıyor. Nypmhomaniac ve Love zaten biçimci üsluplarıyla dikkat çeken filmler. Trier’ın Nymphomaniac’da Antichrist’e gönderme yapması gibi, Noe de Love’da Irreversible’a hoş bir gönderme yapıyor.

Son söz: Sinemanın müstehcenlik sınırlarını zorlayan Love, estetik doygunluğuyla unutulmayacak bir deneyim. 8.5