27 Ağustos 2014

The Congress


Biyografik özelliğinin yanında belgeselci anlatısıyla animasyon türüne yeni ufuklar açan üçüncü uzun metrajı Beşir’le Vals ile tanıdığımız Ari Folman, bu kez Stanislaw Lem’in 1971’de kaleme aldığı Gelecekbilim Kongresi adlı eserini temel alıp serbest bir uyarlamaya girişti. Hikeyeye yeni bir çehre kazandıran ve bunu da live action animasyon ile hayata geçiren Folman, The Congress (Son Şans)’te önce sinema sektörünün ardından da insanoğlunun geleceğine bakış atıyor.

Klasik sinemanın sonuna işaret ediyor

Sinema teknolojik atılımlarla kendisini sürekli yenileyerek ilereyen bir sanat. Filmlerin yeşil perde önünde çekilmeye başlamasından, 3D teknolojisine kadar türlü yeniliklerle sinema hızla değişiyor. Efekt ürünü karakterler bir anlamda aktör ve aktristlerden rol çalarken, motion capture olarak da bildiğimiz hareket yakalama tekniği ise oyuncuların sektördeki geleceğine ilişkin kimi soru işaretleri oluşturmuyor değil. The Congress’te de kendini oynayan ve artık gözden düşmüş bir oyuncu olan Robin Wright’ı yepyeni bir teknolojiyle dijital ortamda yeniden yaratılan, sektörde artık dijital kopyası ve sinemasal benliğiyle varolmak zorunda kalan bir karakter olarak izliyoruz. Bildiğimiz anlamda oyunculuğun devre dışı kalmaya başlamasıyla sözde daha özgür bireylere dönüşüyor oyuncular. Elbette ki Folman, sektörün gidişatını ve ticarete dönmesini eleştiriyor. Bir yandan getirdikleriyle (beyazperde de hep genç kalmak gibi) hayranlık uyandırsa da klasik sinemanın sonunu işaret etmesi, yaratıcılığı öldürmesi gibi sebeplerle karşısında durulması gereken bir teknolojik atılım masaya yatırılıyor.

Live acition animasyon daha işlevsel biçimde kullanılıyor

Masum Sanık Rogger Rabbit çizgi karakterlerini gerçek dünyaya salıverip, gerçeklik içinde fantastik bir alem yaratmasıyla o gün için önem arz eden bir işti. Bir anlamda o filmin mirasını devralan The Congress ise Roger Rabbit’i çıkış noktası olarak belirliyor ve özündeki fantastik öğeleri halüsinatif bir dünyaya hapsediyor. Halüsinatif dünya ile gerçekliği ya da çizgi olanla gerçekliği hem iç içe geçiriyor hem de birbirinden keskin bir çizgiyle ayırıyor Folman. Filmin ilk 45 dakikasında sektörün geleceğine bakıp, 20 yıl sonrasına atlayan ve birden live action animasyona geçen Folman, bu durumu hikayenin bir parçası yaparak işlevsel kılıyor. The Congress’in farkı da burada ortaya çıkıyor. Biçimsel yetkinliği, oldukça yaratıcı hikayesi, eleştirel tutumu ve sinema dili filmi kendi türü içinde önemli bir noktaya taşıyor.

Distopyadan kaçma isteği

Dünyanın geleceğine dair karanlık br tablo çizen The Congress, insanoğluna sahte de olsa cennete kaçma fırsatını veriyor. Folman, The Matrix’in kıyamet sonrasında sanal bir dünyaya hapsedilen insanlık fikrini tersine döndürerek uyguluyor. Mavi-kırmızı hap benzeri bir seçim yapılarak Harikalar diyarına adım atılıyor. İnsanoğlu mücade etmeyi ya da gerçekliği değil, halüsinatif bir hayatı tercih ediyor. Abre los Ojos ya da yeniden çevrimi Vanilla Sky’da bireyin bilinçaltı düzeyine indirgeyerek gerçekleştirebildiği gerçeklikten kaçış formulünün eğilip bükülerek hayata geçirildiğini de görüyoruz The Congress’te.

Geleceğin dünyasında yetişkinler için Disneyland yaratmak

Abrahama adı verilen sınırlanmış bir canlandırma şehrinde hayallerini gerçeğe dönüştürme fırsatı sunuluyor. İster Hz. İsa, ister Michael Jackson, ister bir film karakteri, ister bir hayvan ya da mitolojik bir tanrı olabilme imkanının sunulduğu bir dünya, bir eğlence parkı düşünün. Yetişkin bireyler için Disneyland yaratma fikri 70’li yılların bilimkurgularından Westworld’ün kendi tarzında giriştiği bir işti. Orada da Vahşi Batı’da bir silahşör, Orta Çağ’da bir şövalye veya bir kral olabilmek mümkündü. Benzer motivasyonları olan iki filmden The Congress, işi daha ileri götürme cüretini gösteriyor. Özgür seçim formülü ile hayatı daimi bir eğlenceye dönüştürmenin sözünü veriyor. The Congress’in sahte bir gerçeklik yaratma düşüncesinin temelinde ise bilimkurgu sinemasına 80’lerde girip, 90’lı yıllarda kalıcı eserler veren ‘sanal gerçeklik’ filmleri yatıyor. İşte The Congress de 2000’li yıllarda farklı biçimler ya da farklı mecralarda karşımıza çıkan sanal gerçeklik olgusunun en ilgiye değer uzantılarından birini sunuyor.

Son söz: The Congress, bir çok filmle ortak temaları olsa da gerçekten benzersiz bir film. 8.6\10