4 Ocak 2025

Edebiyattan Sinemaya: #4 Bir Uyarlama Olarak Children of Men


Polisiye romanlarıyla tanınan P. D. James'in, bilimkurguya yöneldiği 1992 çıkışlı romanı İnsanlığın Çocukları, ilginç bir şekilde yazarın en önemli eseri olmayı başarmıştı. Bu başarıda şüphesiz ki, Alfonso Cuaron'un kısa sürede günümüzün klasiklerinden birine dönüşen Children of Men uyarlamasının etkisi de vardı. Edebiyattan Sinemaya yazı dizimin bu bölümünde, 2000'ler bilimkurgu sinemasına damga vuran bu özgün distopya uyarlamasını karşılaştırmalı olarak inceledim.

Romanın ve filmin distopik dünyasına bakış

P. D. James, kitabını Omega ve Alfa olmak üzere iki ana bölüme ayırmış. 1995'te son doğan nesile Omegalar deniyor. 25 yıl sonra ilk bebeğin doğacağı yılı ise Afa olarak adlandırıyor yazar. Romanda kısırlığın toplumda nasıl bir umutsuzluk ve kaos yarattığını öğreniyor, ölüm kültlerine ve iyiden iyiye artan yaşlı intiharlarına tanık oluyoruz. Yaşlılar intihara meylederken, gençler vahşileşiyor. Devlet destekli porno dükkanları ve zorunlu sperm testleri, toplumda pek hoş karşılanmayan uygulamalar olarak görülüyor. İngiltere Muhafızı olarak adlandırılan Başkan Xan Lyppiatt'ın baskıcı yönetimi ise halkın güvenini tamamen kaybetmesine neden olmuş. Filme gelirsek, Cuaron'un hikayeye daha sert girdiğini söylememiz gerekiyor. Sokaklardaki patlamalar bunun en bariz örneği. Romandaki isyancı grup daha mütevazıydı ve bombalama eylemlerine pek girişmiyordu. Cuaron, 2027'nin Londra'sını oldukça kirli ve kasvetli resmetmiş. Yaşlı intiharları veya az önce bahsettiğim diğer uygulamaları filmde göremiyoruz. Curaon, bunun yerine hikayenin merkezine hükümetin göçmen ve mülteci politikalarını yerleştirmiş. Filmin bütününü etkileyen bu tercihlerin sebepleri üzerinde durmamız gerekiyor. Öncelikle bu bir yakın gelecek bilimkurgusu ve Cuaron'un kafasında gerçekçi bir bilimkurgu çekme düşüncesi var. Gerçekçi bilimkurgunun dünyasını oluşturabilmek için de bugünün dünyasında halihazırda yaşanmakta olan toplumsal bir sorunu odağına almak istemiş. Diğer yandan kitapta da gördüğümüz otoriter yönetimin karşısına anarşist grupları koymanın, politik açıdan yetersiz kalacağını düşünmüş olabilir. Daha fazla kaos istemiş Cuaron, başkanın rolünü minimize ederken, askerler ve çatışmalar öne çıkarılmış. Cuaron'un dünyasında dünya ve toplumlar birer birer çöküyor. İnsanlık paranoya ve korkudan başka bir şey bilmeyen bir canlı türüne dönüşmeye başlıyor. Romanın en güçlü yönü incelikle ördüğü distopik dünyası ve o dünyaya ilişkin tespitleri. Bütün bu kaosu daha iyi anlatan; "İnsan geçmişini bilmeden yaşarsa küçülür, bir gelecek ümidi olmadan da canavara dönüşür." gibi üzerinde durulası cümleleri var.

Hikaye akışlarındaki temek farklılıklar

Roman gibi film de dünyanın en genç insanının ölümü ve bu ölümün toplum üzerindeki etkisiyle açılıyor. P. D. James, ana karakterimiz Theo'ya trajik bir geçmiş yazmış. Theo, küçük kızının ölümüne sebep olur ve eşi Helena ile ilişkisini daha fazla sürdüremez. Filmde Fish adı verilen terörist grubun lideri olan Julian, Theo'nun eski eşidir. Romanda ise eşi Helena idi. Yine romanda Julian'ın o grubun bir üyesidir. Esas farklılık hamile olan kadının Julian olması. Burada Cuaron temel bir değişikliğe gitmiş. Hamile olan kadını Afrikalı bir mülteci yapmış. Cuaron'un hükümetin mülteci politikalarından nereye varmak istediğini şimdi daha iyi anlayacağız. Romanda Julian'ın kendisini ve bebeğini hükümetin ellerine teslim etmeme gerekçeleri doğumda yakınlarının ölümünden sorumlu tuttuğu İngiltere Başkanının orada bulunmasını istememesi ve çocuğunun özgürlüğünün elinden alınacağına inanması veya bunu bilmesidir. Doğumunu kendi başına yapmakta direterek, kendini ve çocuğunun hayatını riske etmektedir. Dolayısıyla insanlığın geleceğini tehlikeye atmaktadır. Julian'ın mazeretlerinin kabul edilebilir ama çok inandırıcı olduğunu söyleyemeyiz. Cuaron'un, karakterlerimizin kaçışını gerçekçi bir zemine çekmek istediğini anlıyoruz. Hamile Kee, bir mülteci olduğundan doğumdan sonra bebeğinin elinden alınıp soylu birinin çocuğuymuş gibi göstereceklerinden emin. Zira mültecilere sanki birer hamamböceğiymiş gibi davranılıyordur. Romanda, Theo ve Julian'ın beş kişiden oluşan muhalif grubunun ormanlık alanda güvenli bir yer arayışı ve Omegaların saldırısına maruz kaldıklarını görüyoruz. Çocuğun babası grup içindekilerden Luke'tur ve bu saldırıda öldürülür. Filmde ise Kee, çocuğun babasının kim olduğunu bilmez. Romanda erkek doğarken, filmde insanlığın umudu bir kızdır. Romanda doğum kitabın sonunda gerçekleşirken, Cuaron'un bunu öne çektiğini görüyoruz. Çünkü bebeği o kaosun ve çatışmanın ortasında bırakıp hakiki bir gerilim yaratmak istemiş. Bununla birlikte bebeğin insanlar ve askerler tarafından fark edildiği anları uhrevi bir müzikle destekleyip, oldukça etkileyici sinemasal anlar yaratabilmiş. Roman umutlu bir sonla bitmişti. Hatta bebekle birlikte dünyanın değişeceğine, düzeleceğine vurgu yapılıyordu. Cuaron ise umutlu ama belirsizliklerle dolu bir son çekmiş. Daha dokunaklı ve inandırıcı olmayı da başarmış ama daha çok karakterlerimizin yolculuklarıyla ilgilendiği için dünyanın geleceğine dair bir şey söylemek istememiş.

Bir klasiğin yaratılışı

Kaynak metne baktığımızda, Cuaron'un elinde özgün bir distopya olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sadık bir uyarlamaya girişse dahi, Children of Men yine önemli bir film olurdu muhtemelen. Ancak Cuaron elindeki metinle yetinmeyip, onu olabildiğince ileri taşıyabilecek akılcı fikirlerle geliştirme yoluna gitmiş. İnsanlığın kısırlaşması sonrasında devletlerin, bilhassa da İngiltere'nin otoriterleşme ve hükümetin toplumu kontrol altında tutma politikasını, göçmen ve mülteci politikası üzerinden kitapta olduğundan daha berrak bir biçimde anlatabilmiş film. Cuaron, sokakta yürümenin dahi tehlikeli olduğu, anarşiyi ve baskıyı hissedebildiğimiz bir distopyayı incelikle oluşturmuş. P. D. James'in, Joseph Campell'in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında anlattığı ve üç ana bölüme ayırdığı kahramanın yolculuğu modelinin uyguladığını görüyoruz. Cuaron'un ise bu modelin ilk iki bölümünü kusursuzca uyguladığını söyleyebilirim. Bu modele göre kahramanın yolculuğu yola çıkış, erginlenme ve dönüşten oluşur. Cuaron, dramatik etkiyi arttırmak için Theo'nun misyonunu tamamlamasını uygun görmüştür. Sonuçta Theo hikayenin kahramanlarından biri olsa da, varlığı amacıyla anlam kazanıyordu. Seyirciyi ilgilendiren onun değil, anne ve özellikle de kızının yolculuğudur diyebiliriz. Romanda hamile kadının yanında son kalan kişi Theo'dur ama anlarız ki, onun yolculuğu kitabı noktaladığımızda da devam edecektir. Cuaron, bu fikri pek tutmamış. Theo, Kee ve bebeği çok daha zorlu bir yolculuk beklemektedir. Çatışmanın ve gerilimin doruk noktasına ulaştığı uzun mülteci kampı bölümü, kazanılacak zaferi daha anlamlı kılmıştır. Görüldüğü gibi Cuaron'un eklediği sahneler, yaptığı değişiklikler ve bütün tercihleri Children of Men'i, romanın ötesine taşıyarak, bilimkurgu sinemasına bir klasik kazandırmıştır. Emmanuel Lubezki'nin soğuk renkleri, kirli Londra tasviri, son derece gerçekçi bir Londra canlandırabilmesiyle sinemanın görselliğinin nimetlerinden çokça yararlanılmış. Hikayeyi basitleştirse de yaptığı değişikliklerle etki gücünü arttırabilmesi de tamamen Cuaron'un mahareti.