14 Ağustos 2016

Sinema uyarlamasını bekleyen romanlar - #11 Bay Mozart Uyanıyor


Alman yazar Eva Baronsky’nin 2009’da okuyucusuyla buluşan ilk romanı Bay Mozart Uyanıyor, bir yıl sonra Friedrich-Hölderling Teşvik Ödülü’ne layık görülmüş son derece başarılı bir eser. Müziğin en büyük dehalarından biri olan Wolfgang Amadeus Mozart’ın ölümünün ardından 2000’li yılların modern dünyasında uyanışını, yani bir tür zaman yolculuğunu işleyen Bay Mozart Uyanıyor’un en kısa sürede sinemaya uyarlanmasını bekliyorum.

Hikâye

Klasik Batı müziğinin dahi bestecisi Mozart, 5 Aralık 1791’de, Viyana’da sert bir kış günü ölüm döşeğindedir. Karısı Constanze başucunda gözyaşları dökerek beklerken Mozart ıstıraplar içinde bilincini yitirir; ertesi sabah gözlerini açtığında yabancı bir yerde ve bambaşka bir dönemde olduğunu fark eder. Bu akıl almaz geçişi anlamlandırmaya çalışan Mozart’ın vardığı sonuç şudur: Tanrı ondan Requiem adlı yarım kalmış şaheserini bitirmesini istemektedir. Günümüz Viyana’sına 18. Yüzyıldan kalma ağdalı dili ve çağdışı davranışlarıyla uyum sağlamakta zorlanan Mozart, yeraltındaki metronun, atsız araçların, orkestrasız müziğin ve modern yaşamın şoku ile heyecanını bir arada yaşar.

Nedir?

Bay Mozart Uyanıyor, ilk bakışta klasik bir geçmişten günümüze gelen bir ziyaretçi\zaman yolcusu hikâyesi gibi görünmesine karşın farkını ortaya koyabilen bir roman. Eva Baronsky’nin hikâyesini ele alış biçimi ve eserin edebi yönü, onu bir tür içinde değerlendirmeye müsaade etmediği gibi bir kalıba sokmaya da izin vermiyor. Hikâyenin merkezinde Mozart’la birlikte daima müziğin yer alması, hatta yazarın usta müzisyenin Requiem adlı eserini tamamlamak amacıyla onu günümüzün dünyasına salıvermesi, eseri benzerlerinden farklı bir kefeye koymamızı sağlıyor. Eserin benzerleri dediğimiz de elbette zaman yolculuğu temalı hikâyeler. Baronsky’nin çıkış noktası sanatsal bir gayeye dayandığı için zaman yolculuğunu ikinci plana attığını söyleyebiliriz. Bay Mozart Uyanıyor, 18. yüzyıl ile 21. yüzyılı karşılaştırıyor. Bu karşılaştırmalar içerisinde müziğin ve kadınların değişimi önem arz ediyor. Yaşadığımız dünyayı Mozart’ın gözünden görebilmek büyük keyif veriyor. Mozart’ın modern dünyada yaşadığı uyum sorunları yer yer komik anlara sahne olsa da, hikâyenin daha çok bir trajikomedi olduğunu belirtelim. “Ben Wolfgang Amadeus Mozart’ım” dediğinde deli gözüyle bakılan, yeni eserler verdiğinde “Besteleriniz harika ama Mozart’a çok benziyor. Kendi tarzınızı ortaya koymalısınız.” gibi yorumlar alan Mozart’ın hayata tutunmakta çektiği zorluklar görülmeye değer. Baronsky’nin böyle bir hikâye düşlemesinin altında Mozart gibi bir sanatçıya duyulan özlem yatıyor olmalı.

Ne yapmalı, nasıl uyarlamalı?

Eva Baronsky’nin başladığı tonda biten, ölçüyü hiçbir anında kaçırmayan dengeli anlatısı, filmde de tercih edilmeli. Aksi halde uyarlama esnasında eserin kimyası bozulacaktır. Romandaki kimi detaylar her uyarlamada olduğu gibi es geçilebilir ama olay akışına müdahale edilmemeli ve yazarın kurgusuna sadık kalınması gerekiyor. Zaten önümüzde çok değiştirilebilir yapıda bir hikâye yok. Yalnız bazı eklemeler yapılması faydalı olabilir. Kitapta Mozart’ın kendisi hakkında yazılmış bir kitabı aldığı bir sahne var. Ancak kitabı okuması kendisi hakkında yazılanlara ne tepki verdiğiyle ilgili bir detay yok. Bu ve benzeri eklemelerin hoş olabileceğini düşünüyorum. Hatta Mozart’ı Milos Forman’ın başyapıtı Amadeus’u izlerken görmek de özellikle sinefilleri mutlu edecektir. Kitaptaki gibi filmin de hemen hemen her anında müzik olacaktır kuşkusuz ama müzikal anlatıdan uzak durulmalı. Burada bir sorun çıkabilir. Mozart’ın yeni bestelerini icra ettiği anlar için klasik müzik severlerin bilmedikleri ve de Mozart’ın tarzına yakın yeni besteler yapılmalı. Bay Mozart Uyanıyor, ne kadar başarılı bir roman olsa da sonu pekiyi yazılmamış. Eminim ki okurların çoğu benim gibi düşünmüştür. Vasat bir son film için ciddi bir sorun demek. Ancak usta bir senarist için daha iyi bir final yazmak zor olmasa gerek. Muhtemel bir uyarlamanın Hollywood’dan ziyade Alman sinemasından gelmesinin de filmin hanesine bir artı olarak yansıyabileceğini düşünüyorum. Son dönem Alman sinemasının genç yeteneklerinden biri bu işin altından kalkar.