19 Ocak 2019

Devrimci Yeniden Yaratım: Suspiria


Geçtiğimiz yıl Call Me by Your Name ile sükse yapan Luka Guaagnino’nun, Dario Argento’nun korku klasiğine dönüşen Suspiria’sını baştan tasarlayarak aynı adla yeninde çekme girişimi, şaşırtıcı bir sonuç verdi. 70’li ve 80’l yılların korku klasiklerinin ve kült filmlerinin Hollywood’da deyim yerindeyse yağmalandığı bir dönemde, devrimci olarak niteleyebileceğimiz bir yeniden çevrimle çıkageldi Guadagnino. 

Yeniden yapımlar; çoğunlukla kopyacıdır, derinlikten yoksundur ve gişeye yönelik hamleler olduğundan orijinal film basitleştirme yoluna gidilip tekrar çekilmiştir. Orijinalini aşan yeniden yapımların arkasında vizyoner bir yönetmen görürüz. Argento’nun Suspiria’sına hayranlığını gizlemeyen Guadagnino da böyle bir isim ve “Orijinal filmin uyandırdığı inanılmaz hisse bir saygı duruşu” olarak niteliyor filmini. Yönetmen 2018 model Suspiria’nın bir yeniden çevrim olmadığını belirtiyor ve haklı olduğunu söyleyebiliriz. Guadagnino’nun Suspiria’sına yeniden yaratım veya baştan yaratım desek daha doğru olacak. Zira senarist David Kajganich, orijinal hikâye iskeletini dahi büyük ölçüde değiştiriyor. Orijinal filmden geriye kalanlar; Cadılar (Üç Anne), Dans okulu, Amerika’dan bu okula gelen ana karakterimiz ve psikiyatrist… Bu dört öğe, hikâye iskeletini korumak için yeterli görülebilir ancak Suzie’ye yüklenen yeni anlamlar başta olmak üzere amaç ve mantalite değişimiyle bambaşka bir korku filmi çıkmış ortaya. Bu mantalite değişikliğini iki açıdan ele almak gerekiyor: Biri senaristin yazdığı yeni hikaye üzerinden, diğeri de yönetmenin tercihleri üzerinden. Kısaca hikâye ve tarz değişimi diyelim biz buna. Argento’nun filmi sıra dışı, kanlı ölümlerle ilerleyen bir Giallo idi. Hikâye basitti. Görselliği, müziği ve klasik korku motifleriyle hedefine ulaşmakta hiç zorlanmamıştı. Guadagnino’nun filmi ise hikâyeyi ve karakterleri olabildiğince derinleştiriyor. Bununla da kalmayıp yeni alanlar açıyor. Hikâye Berlin’e taşınıyor, Berlin Duvarı sıkça kadraja giriyor. Ülkenin içinde bulunduğu durum, kaos ortamı Baader-Meinhof olayları da arka fona yerleştirilerek ana hikaye destekleniyor. Dans okulundan kaçmanın zorluğuyla, bölünen ülkenin diğer tarafına geçmenin zorluğu, çıkışsızlık temasının daha iyi verilmesini sağlıyor. 152 dakikalık filmin pek çok uğrak noktası var. Bir bakıyorsunuz Suzie’nin geçmişine gidiyoruz, bir bakıyorsunuz psikayatrist Josef Klemperer’in çabalarını izliyoruz. Senarist Kajganich ve yönetmen Guadagnino, karakterlerin ayaklarının yere basmasını istedikleri için son derece detaycılar. Ancak filmin süresini ve yoğunluğunu hesaba katıp Gudagnino'nun risk aldığını söyleyebiliriz. Yan hikâyelerin, örneğin Josef Klemper’le açılan Nazi dosyasının filmin dramatik yapısına katkıda bulunacağını düşünmüşler. Haksız da sayılmazlar. Guadagnino’nun yepyeni bir Suspiria yaratma çabasının altında, Argento’nun klasiğinin altında ezilmeyen güçlü bir film çıkarabilme arzusu var şüphesiz. Bu yeni hikâyeyle Argento’yu taklit etmesi mümkün olmasa da görsel tercihleri ve stiliyle de 2018 model Suspiria’nın farklı görünmesini istemiş yönetmen. Bu hususta da nefis bir iş çıkarmış. Guadagnino'nun Suspiria'sına neden devrimci bir yeniden yaratım diyorum? Çünkü bu film, orijinal yapıma dair hemen hemen her şeyi elinin tersiyle itiyor. Filmin dünyasını orijinal filme saygıda kusur etmeden ve fakat onu bir anlamda yok sayarak yeniden yaratıyor. Argento, bu durumu Suspiria'nın ruhuna ihanet olarak görüyor ve kendi açısından haklı olabilir. Ancak seyirci cephesinden bakınca hiç öyle görünmediğini söyleyelim. 

Dikkat! Bu paragrafta spoiler var

Argento’nun filminde dans okulu cadıların işlerini perdelemek dışında bir işleve sahip değildi. Guadagnino’nun Suspiria’sında ise cadıların emellerine ulaşabilmesi için hayati bir öneme sahip. Zira volk türündeki toplu dans gösterisi, esasında bir ritüel.. Dolayısıyla da bu danslarla okuldaki tüm kızlar farkında olmadan bir ritüele hazırlanıyorlar. Ritüel bir yana, okulun sanat yönetmeni Blanc, Suzie’ye dans ederken ne hissettiğini soruyor. Suzie de bir hayvanla düzüşüyor gibi olduğunu söylüyor. Bu şaşırtıcı cevap, yapılan dansın danstan ibaret olmadığını, farklı bir amaca hizmet ettiğini gösteren dikkat çekici bir ayrıntı. Blanc, "Başka birinin dansını yaptığın zaman, onun görüntüsünde yeniden doğarsın" diyor. Suzie ise rüyasında "Kim olduğumu biliyorum" diyerek sayıklıyor. İşin aslı film boyunca Suzie'nin dönüşümünü tamamlamasını bekliyoruz. Suspiriorum'un yeniden doğuşu Suspiria'nın (filmin) yeniden doğuşuyla çift anlam taşıyor.

Dans örneğinden de görüldüğü üzere yeni Suspiria’nın farkı, orijinal filmden aldığı her öğeyi yeni fikirlerle geliştirerek, işlevsel hale getirerek hikâyeye derinlik katması. Bu yeni fikirlerin belki de en önemlisi Cadılar Meclisi… Cadılar arasındaki hiyerarşi savaşı Guadagnino’nun Suspiria’sını çok başka bir noktaya taşımış. Bu savaş, gerilim ve huzursuzluk hissi yaratmada etkin bir rol üstlenirken, filmin son bölümünde tam bir gövde gösterisine dönüşüyor. 12 dakikalık ritüel sekansı, korku sineması tarihinde eşine az rastlanan bir çekiciliğe sahip. Cadılar Meclisi’nin lideri Markos’u da gördüğümüz bu sekans, ortaya yeni sorular atarken, büyük resmi görmemize de olanak tanıyor. Senarist Kajganich’in mahareti de tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Argento’nun üç anne üçlemesinin hiçbir filminde göremediğimiz annelikle ilgili nüans, anlama önem veren seyirci için çok kıymetli. 

Sonuç olarak; uzun süresini çarçur etmeyen, detaylara verdiği önemle son yılların The Wailing’le birlikte en zengin korku filmi diyebiliriz Suspiria için. Guadagnino hayatının filmi çekmiş. 9.3\10