5 Ocak 2016

Bir Zamanlar Sinema öneriyor - #38 The Misfits


Klasik sinemanın büyük üstadı John Huston'ı daha çok ilk filmi The Maltase Falcon, The Treasure o Sierra Madre ve The African Queen gibi filmleriyle tanıyoruz. Ancak 1961 tarihli The Misfits, Huston'ın belki de en iyi filmidir. Yıldız oyuncu kadrosunun (Marilyn Monroe, Clark Gable, Montgomery Clift ve Thelma Ritter) filmin çekimlerinden sonra -zaman içinde- sırayla ölmesi The Misfits'e başka bir gözle bakılmasına ve filmin popülaritesinin artmasına sebep olmuş. Hikayeyi özetlemek gerekirse; Roslyn, boşanmasının ertesinde yaşlı arkadaşı Isabella ile yeni arkadaşlar edinir. Roslyn; eski pilot Guido, eski bir kovboy Gay ve onlara sonradan katılan genç ve yakışıklı rodeocu Perce'yle birlikte vahşi atları yakalayacakları bir maceraya atılırlar ama Roslyn'in bilmediği şeyler vardır ve gerçekler acıtır.

5 karakter etrafında şekillenen The Misfits'te Huston, özgürlük kavramını merkeze alarak bu karakterler üzerinden insani değerleri ve değişen zamanın değiştiremediklerinin altını çiziyor. Karakterlerden başlayalım. Roslyn, sadece yaşamak isteyen, nereye ait olduğunu bilmeyen ve kafasına estiği  gibi yaşamayı seven bir kadın. Guido karısını kaybetmiş, Gay da ondan farksız, bir dul ama kadınların dilinden anlayan bir adam, Perce ise ailevi sorunları olan başıboş bir delikanlı... Kısacası hayata tutunamamış, yalnızlığa mahkum ve hepsi de özgürlüğüne fazlasıyla düşkün. Ve genç alımlı ve arkadaş canlısı bir kadın olan Roslyn, bu üç erkeğin çekim alanına  girdiğinde hepsini aşık ediyor kendine. Elbette Roslyn içlerinde en kibarı olan eski kovboy Gay'e aşık oluyor. Gelin görün ki Roslyn'in Gay'le yakınlaşması ve diğerleriyle kurduğu arkadaşlık onları tanımaya başladıkça sarsılmaya başlayacaktır.

Huston uzun zaman karakterler arasındaki etkileşimi vermekle yetinirken, bir yandan da 60'lar Amerika'sının portresini çiziyor. Film asıl meselesine son 40 dakikalık dilimde odaklanıyor. Mustang adı verilen, doğada özgürce yaşayan atların köpek maması yapılmak üzere yakalanıp katledildiği bir düzene başkaldırıyor Roslyn. Kendini atlarla özdeşleştiriyor ve kısa sürede tanıyıp sevdiği bu adamların da diğerlerinden bir farkının olmadığını anlamasıyla derin bir hüzne kapılıyordu. Gay, kendini özgür kılmak için atları avlıyor ve o avlamasa bu işi yapacak başka birilerinin olacağını çok iyi biliyor. Kurulu düzeni değiştirmenin olasılıksızlığı, bireysel çabaların yenilgiye mahkum olduğu çarpıcı bir sinema diliyle aktarılıyor. Filmin adına baktığımızda 'Misfits' uygunsuzlar yani çevresine, topluma uyumsuz insanlardan bahsediliyor. Erkekler sürekli yaptıkları iş için "memur olmaktan daha iyidir" diyorlar. Onlar için memur olmak demek diğerleri gibi olmak, çarkın bir parçası olmak belki de ehlileştirilmek anlamına geliyor. Özgürlüklerinden bir parçanın koparılması belki de...

Sonuç olarak Arthur Miller'ın usta işi senaryosu Huston gibi dev bir yönetmenin elinde eşsiz bir filme dönüştü. Zamanında kıymeti bilinmeyen ama bugün bakıldığında anlattıklarıyla-anlatmaya çalıştıklarıyla, oyuncu ve oyunculuklarıyla üzerine ne kadar konuşsak az gelecek zenginlikte bir sanat eseri The Misfits.