13 Ekim 2014

Interstellar: Vizyon öncesi son değerlendirme


7 Kasım'da dünya ile aynı anda ülkemizde de vizyona girecek olan Interstellar, gündemimizi uzun zamandır meşgul etmekte. Gravity, geride bıraktığımız yılı nasıl domine ettiyse, bu yıl da Christopher Nolan'ın bilimkurgusu damgasını vuracak gibi görünüyor. Şimdi lafı uzatmadan elimizde neler var bir bakalım.

Fragmanları dikkatli bir şekilde incelediğimizde dünyamızın ve dolayısıyla da insanlığın sonunun yaklaştığını öğreniyoruz. Buna neyin sebep olacağını bilmesek de çeşitli ufak tefek felaketler yaşandığını görüyoruz. Küresel ısınmanın da etkisiyle doğal dengenin bozulması, insanoğlunu yaşanabilir yeni bir dünya aramaya itiyor. (Fragmana bakarak emin olmak zor, yanılma hakkımı saklı tutayım) Bunun için de uzaya açılmak, bugüne kadar keşfedilmiş bölgenin çok daha uzağına gitmek amaçlanıyor. İnsanoğlunun kaderini yakından ilgilendiren görev için seçkin bir ekip oluşturuluyor. Çeşitli sebeplerle görevini bırakan başarılı pilot Cooper'ın, kızı Murph'e bir gelecek bırakma umuduyla görevi kabul edeceğini fragmanlardan çıkarabiliyoruz. Murph'inin en az Cooper kadar önemli bir karakter olduğunu belirtmek istiyorum. Spoiler olmaması için önemli bir detayı paylaşmaktan kaçınıyorum şuan.

Nolan, Interstellar'ın dramatik çatısını Cooper ve kızı üzerine kurmuş. Kavuşmak üzere ayrılan baba-kızın dramı dışında, bilinmeze doğru kutsal bir göreve çıkan ekibin yaşayacağı iç çatışmalar klasik bir blockbuster beklemememiz gerektiğinin önemli birer işareti. 169 dakika olduğunu öğrendiğimiz Interstellar'ın muhtemelen ilk bir saati dünyamızda geçecek. Ekip uzaya açıldıktan sonra da ara ara dünyaya döneceğimizi düşünüyorum. Çocukluktan çıkıp yetişkin bir birey olan Murph'i bu sayede görebileceğiz (Jessica Chastain olarak).

Interstellar'a bir anti Gravity olara bakabiliriz. Gravity uzay boşluğunu ölçeğini minimal tutarak kullanmıştı. Interstellar ise 2001: A Space Odyssey gibi sonsuzluğun ötesine doğru bir yolculuğa çıkaracak bizleri. Bu açıdan baktığımızda da daha önce şahit olmadığımız uzay tasvirlerine hazır olalım derim.

Interstellar'la olan akrabalığı sebebiyle geçtiğimz günlerde tekrar izlediğim The Right Stuff'ı Nolan da ilham aldığı filmler arasında gösteriyor. Amerika'nın uzaya açılma ve egemen güç olma hayalinin bir dışavurumu olan film, 60'lı yıllarda soğuk savaşın gölgesinde uzaya çıkışla ilgili ilk denemeleri odağına alıyordu. Interstellar'ın fragmanını izlediğimizde uzay yolculuğu öncesindeki süreç ve yeni bir çağın başlamasına yönelik yaplılan vurgu benzerlik taşıyor. Öte yandan solucan deliklerini kullanan Contact'ı da aklımızın bir köşesinde tutalım.

Bilimkurgu sinemasının son 15 yılına baktığımızda çeşitli biçimlerle karakterlerimize sanal bir dünyada hayat verme durumunun, yani sanal gerçekliğin revaçta olduğunu ve önümüzdeki 10 yıllık dilimde bu yönelimin devam edeceğini söyleyebiliriz. Ancak gerek aldığı ödüller gerekse de gişe başarısıyla Gravity, uzaya olan ilgiliyi arttırdı. Şimdi Interstellar vizyona girdiğinde neler olacak siz düşünün. Birer yıl arayla vizyona giren bu iki film sonrasında Hollywood yeni arayışlara girecek. Bilimkurgu edebiyatının el değmemiş uzay öyküleri yeni uyarlamaların kapısını aralayacak. 2015'te izleyeceğiniz Ridley Scott imzalı The Martian, bu etkinin ilk yansıması olacak.