Başlangıçta söz ve hikaye yoktu. Sadece hareketli fotoğraflardan ibaret görsel bir şovdu sinema. Bu bakımdan da diğer sanat dallarından hızlıca ayrılır. Sanatsal bir çabanın sonucunda değil, teknolojik ilerlemenin bir ürünüdür. Ama elbette çok geçmeden potansiyelinin farkına varılmıştır. Önce tıpkı sahne sanatlarında olduğu gibi insanlar bir salona toplanarak ortak bir eğlenceyi, bir olguyu deneyimlemişlerdir. Hikaye anlatmanın yeni bir biçimi olduğunun keşfedilmesiyle bir sanata evrilebilmiştir sinema. Her ne kadar sinemanın babası Lumiere kardeşlerdir dense de, Kinetograf ve Kinetoskop’u icat eden Edison’un ve sinemayı bir hikaye anlatma sanatına dönüştüren Georges Melies’in hakkını teslim etmek bir zorunluluktur bana kalırsa.
Sinemanın doğuşundan 20’li yılların sonuna kadar filmler sessiz çekiliyordu ve 1895-1929 yılları arası da sessiz sinema dönemi olarak adlandırılıyordu. Sözcükler olmadan da derdini anlatabilen bir sanattı sinema ve hatta dil sorunu olmadığından daha evrensel bir sanat olduğunu da söyleyebilir\savunabiliriz.
Sessiz sinema döneminde ilk büyük yönetmenlerle (George Melies, D.W. Griffit, F.W. Murnau, Fritz Lang, Joseph von Sternberg ve Sergey M. Eisenstein) birlikte anlatım olanakları açısından belli bir noktaya ulaşılmıştı. Tür kuramının ayak sesleri duyuluyor, yeni yıldızlar doğuyor, seyircinin ilgilisi kesilmiyor (Büyük Buhran dönemini saymazsak) ve sinema adım adım altın çağına yürüyordu. Önce müziğin eklenmesi ve peşi sıra tüm filmin sesli çekilmeye başlamasıyla birlikte büyük bir değişim yaşandı. Başta stüdyolar olmak üzere seyirci de adaptasyon sürecini çabuk atlattı. Sinemanın sese kavuşması, renkli filmlere geçişle kıyaslandığında çok daha önemli bir devrimdi diyebiliriz.
Bana göre sinema tarihinin en iyi 10 sessiz filmi:
Sessiz sinema döneminde ilk büyük yönetmenlerle (George Melies, D.W. Griffit, F.W. Murnau, Fritz Lang, Joseph von Sternberg ve Sergey M. Eisenstein) birlikte anlatım olanakları açısından belli bir noktaya ulaşılmıştı. Tür kuramının ayak sesleri duyuluyor, yeni yıldızlar doğuyor, seyircinin ilgilisi kesilmiyor (Büyük Buhran dönemini saymazsak) ve sinema adım adım altın çağına yürüyordu. Önce müziğin eklenmesi ve peşi sıra tüm filmin sesli çekilmeye başlamasıyla birlikte büyük bir değişim yaşandı. Başta stüdyolar olmak üzere seyirci de adaptasyon sürecini çabuk atlattı. Sinemanın sese kavuşması, renkli filmlere geçişle kıyaslandığında çok daha önemli bir devrimdi diyebiliriz.
Bana göre sinema tarihinin en iyi 10 sessiz filmi:
1- Metropolis (1927)
Fritz Lang, bilimkurgu sinemasının ilk klasiğini yarattı. Yönetmenin distopyası işçiler ile işverenleri arasındaki sosyal çarpıklığa dikkat çekerken, kapitalist sistemi ve çarklarını da kıyasıya eleştiriyor. Bugün bile hala ışıl ışıl parlayan bir sessiz sinema başyapıtı.
2- Modern Times (1936)
Sessiz sinema dönemi geride kalmış olsa da Charlie Chaplin kolay kolay vazgeçemedi. Metropolis'te olduğu gibi bir sistem eleştirisine soyunan Modern Times, Büyük Buhran döneminde yaşanan sefaleti Chaplin'in kendi tarzında komedi anlayışıyla hicvettiği üstün bir yapımdı.
3- Napoleon (1927)
Abel Gance'ın adını sinema tarihine yazdıran 5.5 saatlik destanı, hala en iyi Napoleon biyografisidir diyebiliriz. Napoleon'un askeri dehasını çocukluğundan başlayarak anlatan film, döneminin ilerisindeki kurgu teknikleriyle hafızalardaki yerini koruyan bir epik başyapıt.
4- Nosferatu (1922)
Alman dışavurumcu akımın en önemli örneklerinden biri kabul ettiğimiz Nosferatu, esasında bir Dracula uyarlamasıdır. Işık-gölge ve mekan kullanımıyla, yaratığı tekinsiz atmosfer ve gerilimle parmak ısırtan yapım oldukça estetik bir sessiz sinema örneği. Vampir filmi olarak da hala aşılamadığını not düşelim.
https://birzamanlarsinema.blogspot.com/2019/07/lirik-bir-korku-klasigi-nosferatu.html
https://birzamanlarsinema.blogspot.com/2019/07/lirik-bir-korku-klasigi-nosferatu.html
5- Battleship Potemkin (1925)
Film, 1905 yılında Rus filosuna bağlı bir savaş gemisinde mevcut şartlara dayamayan mürettebatın Çar rejimine karşı başlattıkları isyanı ve sonrasında ülke geneline yayılan büyük ayaklanmayı beyazperdeye taşıyor. Bir yandan devrim probagandası yaparken, öte yandan Sergey M. Eisenstein’ın özellikle kurguya getirdiği yeniliklerle sinemasal devrim gerçekleştirmiştir diyebiliriz. Eisenstein’ın filmi, milleti için ifade ettikleriyle ne kadar önemliyse, sinema sanatına gönül veren bizler için de sinemanın o günkü anlatım olanaklarını zorlamasıyla eşsiz bir sanat eseridir.
6- The Gold Rush
The Gold Rush, için en deli dolu Carlie Chaplin'in komedisi diyebiliriz. Altın avına çıkan insanların hırslarını, kısa yoldan yırtmak için verdikleri mücadeleyi ve zor şartlarda çektikleri sıkıntıları slapstick komedinin belki de en iyi örneğiyle anlatıyor Chaplin.
7- The Cabinet of Dr. Caligari (1920)
Alman dışavurumcu sinemanın ilk örneği olarak kabul edilen The Cabinet of Dr. Caligari, özellikle eğri büğrü mekanlarıyla seyircisinin algılarıyla oynamış ve ardından gelen birçok filmi etkilemiş bir korku klasiği...
8- The Possion of Joan of Arc (1928)
Carl Theodor Dreyer'in son sessiz film çalışması şüphesiz ki aralarında en çarpıcı olanıydı. Jeanne d'Arc yargılanma sürecini ve infazını ele alan The Possion of Joan of Arc, yakın plan çekimleriyle etkisini kat kat artırmış ve bir sessiz filmde olabilecek en yüksek duygusal yoğunluğu yakalayabilmişti. Film, halen pek çok soruşturmada sinema tarihinin en iyileri arasında anılıyor.
9- Haxan (1922)
Sessiz sinema döneminin en özel filmlerinden biri Benjamin Christensen’in yazıp yönettiği ve önemli bir rolü de üstlendiği Haxan’dır. Danimarka-İsveç ortak yapımı olan filmde eski çağlardan günümüze cadılık mefhumu inceleniyor. Yazının devamı için bakınız:
Sessiz sinema döneminin en özel filmlerinden biri Benjamin Christensen’in yazıp yönettiği ve önemli bir rolü de üstlendiği Haxan’dır. Danimarka-İsveç ortak yapımı olan filmde eski çağlardan günümüze cadılık mefhumu inceleniyor. Yazının devamı için bakınız:
10- The Last Command (1928)
Sessiz sinemanın büyük ustalarından Josef von Sternberg'in başyapıtı The Last Command, Ekim devrimine farklı bir açıdan bakar. Devrimden 10 yıl sonra Hollywood'da figüranlık yaparak hayatını idame ettirmeye çalışan bir Rus generalin hikayesinin anlatıldığı film unutulmaz bir sona sahip. Emil Jannings'in dev oyunu, Sternberg'in anlatısı ve prodüksiyon kalitesiyle hatırlanan bir şaheser.
Sessiz sinemanın büyük ustalarından Josef von Sternberg'in başyapıtı The Last Command, Ekim devrimine farklı bir açıdan bakar. Devrimden 10 yıl sonra Hollywood'da figüranlık yaparak hayatını idame ettirmeye çalışan bir Rus generalin hikayesinin anlatıldığı film unutulmaz bir sona sahip. Emil Jannings'in dev oyunu, Sternberg'in anlatısı ve prodüksiyon kalitesiyle hatırlanan bir şaheser.