Romantik komedi klişelerinden sıkılan sinemaseverler, Fransız üretimi Amelie ve Jeux d’enfants’ı çok sevdi. Amelie’nin özgün tarzı ve hikâyelemedeki başarısıyla günümüzün klasiklerinden biri olduğunu kabul etsem de Jeux d’enfants için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Ülkemizde "Cesaretin Var mı Aşka?" adıyla gösterilen filmde bir cesaret oyununa tutkuyla bağlanan Julien ve Sophie’nin aşk hikayesi anlatılıyor. Karakterlerimizin çocukluklarında başlayan sıkı dostluklarının, yetişkinlikte aşka evrilmesi ve bahsettiğimiz cesaret oyununu ilişkilerinin temel direği haline getirip, yaşam biçimine dönüştürmeleriyle kendilerini düşürdükleri zor durumlar, seyirciye farklı bir aşk hikâyesi izleterek başarılı olmak isteyen yönetmen Yann Samuell’in amacına ulaşmasını sağlıyor. Öncelikle farklı olma çabası içindeki yönetmenin Amelie’den bu kadar etkilenerek benzer bir görsel yapı kurması ve anlatı tutturması Jeux d’enfants’ın sadece hikâyesiyle özgün kalabilen bir romantik komedi olmasına sebep olmuş. Evet, hikâye özgün ama film birçok romantik komedinin geçtiği yolları arşınlıyor. Romantik komedilerdeki yükseliş, düşüş ve yükseliş (mutlu birliktelik, ayrılık ve mutlu son) formülünü harfiyen uyguluyor. Yann Samuell, bazı klişeleri iyi kullanıyor, çiftin kimyası tutuyor, seyirci bu aşka inanıyor ve filme bağlanmakta zorlanmıyor. Romantik komedilerin, komedinin bir alt türü olduğunu düşünürsek, bu filmlerin komik olmasının gerektiğini de söylememe gerek yok sanırım. Jeux d’enfants, espri fukarası bir romantik komedi. Tamam, seyircisini belli ölçüde eğlendirmeyi başarıyor. Ancak, bunu çiftimizin oynadıkları cesaret oyunlarının ilginçliğiyle yapıyor.
Julien ve Sophie’nin çocukluk döneminde oynadıkları cesaret oyunlarındaki masumiyet, yetişkinliğe geçişleriyle birlikte kayboluyor. Gerçek dünyaya adım atıp masumiyetlerini kaybeden karakterlerimiz farklı yönlere savruluyor. Bu savruluş da yine bir cesaret oyunuyla gerçekleşiyor. Birbirlerine ve oyunlarına bağımlı hale gelen çiftimiz, kendi hayatlarını kursalar da gerçek anlamda mutlu olamıyorlar. Çocukluklarında tıkır tıkır işleyen ve onlara mutluluk aşılayan oyunlar, gerçek dünyaya adım attıklarında ızdırap verici bir hal alıyor. Çiftimiz ne aşklarını itiraf edebiliyor ne de birbirlerinden tamamen kopabiliyor. Yönetmen Samuell, hikâyenin bu yönüyle iyi bir romantik damar yakalıyor. Dolayısıyla Jeux d’enfants, romantik komedinin komedi ayağında sıkıntı çekse de romantizmiyle biraz olsun toparlıyor. Film, son düzlüğe aşk engel tanımaz, aşk her şeyin üstesinden gelir gibi oldukça klasik bir söylemle giriyor. Yönetmen belki de seyirciyi memnun etmek adına daha cesur ve akılda kalıcı bir son tercih etmiyor. Yönetmenin kolay yolu seçmesi gibi pek çok tercihi, filmin genel kitleyi yakalamasını sağlıyor ve Jeux d'enfants kendi türünün popüler ancak overrated diyebileceğimiz filmlerinden birine dönüşüyor.