90’lı yılların ikinci yarısından bu yana biçimci üslubuyla kariyerini sürdüren Danimarkalı sinemacı Nicholas Winding Refn, Drive ile parlak bir çıkış yakalayarak kitlelerin sıkı takip ettiği bir yönetmene dönüştü. Hollywood’a transfer olması sinemasını olumsuz yönde etkilemedi. Bunun sebebi sinemasından taviz vermemesiydi kuşkusuz. Only God Forgives çoğunlukla olumsuz tepkilerle karşılansa da bildiği yoldan şaşmadı. Refn’in yeni filmi The Neon Demon, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı. Yine karışık tepkiler aldı. Ülkemizde 5 Ağustos’ta vizyona gireceği duyurulan film için beklentilerimiz yine bir hayli yüksek…
Modellerin sırlarla dolu dünyasını mercek altına alan filmde, mankenlikte başarıyı yakalayıp yıldız olma hedefiyle Los Angeles’a gelen Jesse’nin, büyüleyici güzelliğiyle kariyer basamaklarını hızla tırmanması ve orada en parlak günlerini yaşarken tanıştığı bir grup mankenin hırs ve güzellik saplantısının ana karakterimizi geri dönüşü olmayan bir çıkmaza sürüklemesi konu ediliyor. Elle Fanning’e Keanu Reeves ve Christina Hendricks gibi ünlü oyuncuların yer aldığı The Neon Demon’u The Telegraph, Bunuel ve Dali’nin çığır açan sürrealist filmi Endülüs Köpeği’ne benzetiyor. Screen Crush, David Lynch ya da Wener Herzog tarafından tasarlanmış bir kabus yorumunda bulundu. Vanity Fair ise katıksız, çılgında bir haz kaynağı şeklinde niteledi.
The Neon Demon’un fragmanına baktığımızda yönetmenin Drive ve Only God Forgives filmlerindekine benzer bir görsel yapı kurduğunu görüyoruz. Refn’in yeni filminin sürrealist imgelerle dolu olacağını düşünüyorum. Zira hikaye de buna çok müsait. İşinde yükselme ve bir yıldız olma arzusunun insanı hangi noktalara götürebileceğini, nasıl bir tehlikenin ortasında bırakabileceğini ve kişiliğinde yaratacağı onarılmaz yaraları işleyen pek çok film izledik. Mulholland Drive, Black Swan ve Starry Eyes ilk aklıma gelenler. The Neon Demon, bu ve benzeri filmlerle nasıl bir akrabalık kuracak, karakterimizin dönüşümü açısından bu üç filmden hangisine daha yakın duracak bunu filmi izledikten sonra göreceğiz. Refn, büyük ihtimalle moda dünyasının kirli yüzünü, karanlık taraflarını halüsinatif bir atmosfer kurarak görselleştirecek. The Neon Demon'un görselleri de bizi kanlı bir filmin beklediğini söylüyor. Dış basında çıkan kimi yorumlarda nekrofili ve yamyamlıktan bahsediliyor. Dolayısıyla Jesse'nin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kalacağını az çok kestirebiliyoruz. Filmin dış basında aldığı karışık tepkileri hesaba katarsak, Refn’in bu çalışması da Only God Forgives gibi pek sevilmeyecek. The Neon Demon’un sinemada biçime en az içerik kadar önem veren, stilize görselliği seven ve Refn sinemasına tutkuyla bağlı sınırlı bir kitleyi memnun edeceğini tahmin ediyorum. Refn’in gördüğü bir rüyadan etkilenerek, tehlikeli güzellik temasını işlediği film, yılın en çok merak edilen filmlerinden biri. Hayal kırıklığı yaratmayacağını umarak, sinemada izleme imkânı olanların kaçırmaması gerektiğini belirteyim.