26 Şubat 2025

Türk Usulü Uzay Operası: Dünyayı Kurtaran Adam

Bugün, “Turkish Star Wars” olarak ünü tüm dünyaya yayılmış, kült mertebesine erişmiş bir Türk bilimkurgusu olan Dünyayı Kurtaran Adam, varlığını 70’lerin sonunda başlayan Star Wars fırtınasına borçlu desek yanılmış olmayız. Senaryosunu filmin yıldızı Cüneyt Arkın’ın yazdığı, yönetmen koltuğuna ise fantastik Türk sinemasının önemli isimlerinden Çetin İnanç’ın oturduğu Dünyayı Kurtaran Adam’ı zaman içinde elde ettiği şöhretin ilginç hikayesiyle değil de filmin ne olduğu, ne yapmak istediği gibi soruların peşinden giderek değerlendireceğiz.

Uzay çağından galaksi çağına!...

Dünyayı Kurtaran Adam’ın açılış sekansında anlatıcı ses aracılığı ile bilgi bombardımanına tutuluruz. İlk öğrendiğimiz şey de çok çok uzak bir gelecekte olduğumuz. Yüzbinlerce yıl sonrasından bahsediliyor. Uzay çağından galaksi çağına geçildiği bilgisiyle tam olarak ne denmek istendiğini anlayamasak da, daha sonra senarist Arkın’ın bir galaktik evren tasarladığını anlıyoruz. Star Wars, Flash Gordon gibi uzay operalarının etkisiyle tutacağı öngörüsüyle benzer bir tür filmine kalkışılmış. Bu evrene de Darth Vader ve özellikle de Ming’den esinlenilerek yaratılan, gücü elinde tutan Sihirbaz adlı bir kötü karakter yerleştirilmiş. Hedefi de bir türlü ele geçiremediği dünyayı istila etmek…

Açılış kısmında verilen bilgilerden dünyamızın geleceği hakkında her şeyi öğreniyoruz. Din-dil-ırk gibi ayrımların ortadan kalktığı, tek dünya devletinin kurulduğu, nükleer çılgınlığın dünyamızı sona yaklaştırdığı ve bunun sonucunda insanoğlunun ilk çağlardaki gibi basit yaşamaya başladığı anlatılıyor. 70’li yılların post apokaliptik bilimkurgularının etkisi de açıkça görülüyor. Ancak bu etki sözde kalıyor, filmin adı Dünyayı Kuratan Adam olsa da, o dünyayı hiçbir zaman göremiyoruz (uzaydan görünüşünden bahsetmiyoruz). Dünyamızın geçmişi ve geleceği anlatılırken Star Wars’tan aşırılan görüntüleri izliyoruz. Aşırma konusuna daha sonra değineceğiz.

Dünyayı istila etmek isteyen bir Sihirbaz!

Dünya dışında tüm gezegenlere hakim olan Sihirbaz’ın tek bir amacı var: O da dünyaya sahip olabilmek… Önceki istila girişimlerinde başarısız olan Sihirbaz’ın önüne Arkın’a göre evrenin en kıymetli canlı türü olan insan çıkmış. İnsanoğlunun beyni ve iradesiyle dünyayı koruyan bir dış tabaka oluşturduğu için öncelikli amaç insan beyninin sırlarını çözmek olarak belirlenmiş. Az önce edindiğimiz bilgiden aradan geçen yüzbinlerce yılda insanoğlunun nükleer savaşlar yüzünden yaşadığı teknolojik gerilemeye karşın, zihinsel olarak “level” atladığını anlıyoruz. Hatta kollektif bir bilinçle dünyayı savunduğumuzu dahi söyleyebiliriz. Bilinmeyen bir düşmanla mücadele eden insanoğlu, savunmadan saldırıya geçiyor. Bu noktada iki Türk savaşçısı düşmanı bulup, yok etmek amacıyla uzaya açılıyor. Evet, akıl tutulmasına sebep olan açılış sekansını sonunda aşabildik ve maceramız başladı.

Kolajla kurtarılan (!) bir fantazi

Filmin adını hiç duymadan izlemeye başladığınızı bir düşünün. Çok geçmeden kendinizi “Ben bu filmi bir yerlerden hatırlıyorum ama izlemediğime de eminim” gibi cümleler kurarken bulmanız olası. Çoğu Star Wars’tan alınan-aşırılan uzay savaşı görüntülerini format ve renk farklılıkları gözetilmeksizin kolajlayan yönetmen Çetin İnanç, bir de aynı görüntüleri tekrar tekrar kullanmış. Aksiyon sahnelerinde o kadar ‘kesme’ yapmış ki, hızlı kurgu başınızı döndürüyor. Başımızın dönmesinin tek sebebi kurgunun hızlı olması değil, aynı zamanda filmin enterasan kurgu anlayışı diyebiliriz.

Star Wars meselesine dönersek, bugün başka bir filmden görüntü aşırdığınızda hemen hırsızlıkla suçlanacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. O günün şartlarını düşünürsek, Çetin İnanç’ın Dünyayı Kurtara Adam’ı Star Wars görüntüleri olmadan çekmesinin zor olduğunu ve ancak daha yerel ve minimal bir anlayışla filmi kotarabileceğini söyleyebiliriz. Pek tabii Cüneyt Arkın’ın senaryosu bu seçeneği olanaksız kılıyor. Dolayısıyla Çetin İnanç’ın başka bir şansı yokmuş. Doğru olmamakla birlikte cesur bir girişimde bulunmuş. Filmin adının ancak yıllar sonra yurt dışında duyulabilmesi ise tarafların mahkemelik olmasının önüne geçmiş sanırım. Yönetmenle yapılan bir röportajda, Cüney Arkın’ın “Farkına varırlar” dediği, Çetin İnanç’ın ise ona cevaben: “Varsınlar, sonra benim ne yaptığımı anlayacaklar” dediğini biliyoruz. Buna ek olarak maddi imkanları olsaydı başka filmlerden görüntü almalarına gerek kalmayacağını da söylüyor yönetmen.

Mantık sınırları hiç bu kadar zorlanmamıştı

Dünyayı Kurtaran Adam’da mantık sınırlarını zorlayan detaylar ve birbiriyle çelişen ifadeler saymakla bitmez. Mesela Dünya binlerce yıl önce atom savaşı neticesinde parçalanmış ve o parçalarda da hayat devam ediyor. Film de zaten dünyanın parçalarından birini mesken ediniyor. Daha enteresan olansa dünyadan gelip geçmiş farklı medeniyetlere ait yapıların (Mısır Piramitleri, Hacı Bektaş Veli Türbesi vb.) nasıl ve neden buraya taşındığının\kopyalandığının anlaşılamaması ve bir açıklama yapılamaması. Murat (Cüney Arkın)’ın kaya parçalarıyla yaptığı antrenman da akıllara sezadır. Kaya parçalarıyla şut çekmesini Murat’ın bir süper insan olmasına yorsak da, kayaların hedefini bulduğunda bir bomba gibi patlaması sözün bittiği yere ulaştığımızı söylüyor. Örnekler çoğaltabiliriz ama laf kalabalığı yapmanın lüzumu yok.

Çetin İnanç ve Cüneyt Arkın bilimkurgu çekerken fantaziye meyletmişler. Ancak kökleri Türk avantür film geleneğine uzandığından örnek aldıkları science fiction\fantasy ürünlerinden oldukça farklı bir iş ortaya çıkarmışlar. El ele verip, bir benzeri asla çekilemeyecek bir saçmalıklar silsilesi yaratmışlardır. Filmi kült mertebesine erişmesini sağlayan da budur. Bir kabile, bir kılıç ve bir beyin ile kendi mitolojisini yaratmaya çalışan, felsefe yapayım derken eline yüzüne bulaştıran, bir odak noktası olmadığından ortaya karışık bir bilimkurgu alt tür melezine dönüşen Dünyayı Kurtaran Adam’ı tüm eksiklerine ve kötü şöhretine rağmen seviyoruz.