James Wan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
James Wan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2013

Korkunun yeni efendisi James Wan'dan The Conjuring


Shannon Young’la birlikte çektikleri korku filmi Stygian’ı saymazsak,  kendi ayakları üzerinde durduğu ilk uzun metrajı (solo) çalışması Saw ile kısa sürede kendi efsanesi yaratan bir filme imza atan James Wan, bu başarının tesadüf olmadığını Insidious’la kanıtlamıştı. Wan’ın yeni filmi The Conjuring (Korku Seansı) ise yönetmeni son 10 yılın korku sineması adına en önemli ismi haline getiriyor. Ve James Wan korku krallığını ilan ederken, şok edecek bir sürpriz final, özgün bir hikâye veya anlatım olmadan da başyapıt çıkarılabileceğini kanıtlıyor.

The Conjuring’e dair her şey tanıdık. Ana karakterlerimizi iş üstünde gösteren klasik bir açılıştan, daha klasik başka bir sahneye geçiyoruz filmin başında. Amerikan kırsalında, tekinsiz bir atmosferi olan yeni evlerine taşınan sevimli ailemizle tanışıyoruz. Kısa zamanda baş gösteren tuhaflıklar aileyi paranormal olayları araştıran Warren çiftine götürüyor. Her şey öngörülebilir bir biçimde ilerliyor fakat söz konusu olan korku ve gerilim yaratmaksa, James Wan işini kusursuz yaparak seyirciye istediğini veriyor.

Hikâyeyi 70’li yıllara taşıyan James Wan, filmi de 70’li ve 80’li yılların popüler alt türleri etrafında kurgulamış. Poltergeist’in lanetli ev furyası içinde açtığı paranomal olayları araştıran ekibin olayı çözüme kavuşturması formülünü, yine 70’lerde The Exorcist’in öncülüğünde bugüne dek gelen şeytan çıkarma ayini etrafında dönen hikâyeleri The Conjuring’de buluşturmuş. Bu buluşmayı mümkün kılan en önemli detay, hikâyelerin insanın kendisini en güvende hissettiği yer olan evi mesken tutması ve musallat olma durumu diyebiliriz. Lanetli ev ve şeytan çıkarma filmlerindeki kötülüğün kaynağı birbirinden oldukça farklı aslında. Biri tamamen din eksenli ve inançla ilgiliyken, diğeri çoğunlukla pozitivist düşünce ve o düşüncenin yıkılmasıyla -karakterin dönüşümüyle- alakalıdır. Wan’ın asıl yaptığı iş; perili, lanetli veya hayaletli ev filmlerinde bizi doğaüstüne ulaştıran olayın -kötülüğün- kaynağı olarak Şeytan’ı göstermesi ve filmi bu düzleme çekmesi. Küçük ama önemli bir detay. Türler ve temalarla oynayıp bu kadar iyi sonuç alabilmek kolay iş değil zira. Eklemeden geçmeyeyim, aşırı dozda The Exorcist referansı barındıran The Conjuring, anlatısı ve olaya yaklaşımıyla ondan tamamen ayrılmasını da biliyor.

Filmin gerçekten yaşandığı varsayılan olaylara dayanmasını es geçip, Wan’in incelikle ördüğü hikâyeye bakmak gerekiyor. Farklı kalıplar ve anlatımlar eşliğinde pek çok kez uygulanmış ve artık birer klişeye dönüşmüş fikirlerin ve korku hilelerinin ustaca kullanılması, tümünün önemsiz birer detaydan öteye gitmemesini sağlıyor. Matematiği iyi kurulan senaryo, yetkin bir işçilikle has korku severler için The Conjuring’i doyumsuz bir seyre dönüştürüyor.

Son söz: The Conjuring, korku filmlerinde illa ki yaratıcı fikirler görmek istiyorum diyenler için sıradan bir film olabilir, kulak asmayın! Benim gibi korku filmlerinden kolay kolay korkmayanların korkunun kokusunu alabileceği ender filmlerden biri bu. 9.5\10

6 Eylül 2013

Saw (Testere)


James Wan’ın korku sahnesine çıkışı anlamına da gelen ilk filmi Testere, yarattığı seri katil Jigsaw ile 80’li ve 90’lı yıllarda Michael Myers, Freddy Krueger ve Jason ne anlama geliyorsa, 2000’li yıllardaki karşılığı oldu. Bir anlamda yönetmenin 80’li ve 90’lı yılların slasher mirasını devraldığını görüyoruz. Kurbanlarını suçlular arasından seçen ve onları hayatın değerini anlamaları için ölümcül bir oyun oynamak zorunda bırakan Jigsaw, klasik bir seri katil değil. Çünkü kurbanlarını ahlaki ve vicdani bir sorgulamanın içine çekip, onlara kurtulma umudu ve şansı veriyor. Keskin zekası, acımasızlığı ve davasına olan adanmışlığıyla intikam alan, kendisini tatmin eden seri katillerden ayrılıyor. En önemlisi de elbette kansere yakalanmasıyla başına gelen birtakım olaylar sonucunda insanlığa ve hayata bakışı değişen jigsaw'ın kendisini bir misyonu olduğuna inandırmış olması.

İlk filmde köhne bir odada uyanan ve ayaklarından zincirle bağlı iki insanın hayatta kalma savaşına tanık olduk. Flashback sahneleri ve polisiye örgüsüyle desteklenerek kapalı alan geriliminin dışına çıkabilen Testere, an be an artan gerilimi ve sürpriz finaliyle kısa zamanda bir efsaneye dönüştü. Film süresince yüzünü göremediğimiz ve kanser hastası olduğunu öğrendiğimiz Jigsaw, kutsal bir amaç (!) doğrultusunda hareket ediyor. ‘Gore’ sahnelere sebep olan yöntemini olmasa bile felsefesini anlayabiliyoruz. Yönetmen James Wan’ın kan ve şiddetin ön planda olduğu ve istismar sinemasına yakın duran tavrı, filmi ve amacını tartışılır kılıyor. Her şeye rağmen Testere, türe yenilik getirmemesine karşın ulaştığı nokta itibarıyla özgün sıfatını hak ediyor. Kan oranının artmasıyla ters orantılı olarak her yeni filmiyle kan kaybeden seri, 7. filmiyle nihayete erdi. İlk filmin başarısı tekrarlanamazken, bu başarıda James Wan’ın seyircinin dikkatini bir an bile dağıtmayan hikaye kurgusunun ve gerilimi derinden hissetmemizi sağlayan soundtrack çalışmasının hakkını teslim etmek şart.

Son söz: Üzerinden geçen 9 yıl gösterdi ki, ilk film etkisinde hiçbir şey kaybetmemiş. Mükemmel finali, seyirciyi hazırlıksız yakalayıp gerçek bir şok etkisi yaratıyor.

15 Ağustos 2013

İlk İzlenim: "The Conjuring"

İlk filmi Saw (Testere) ile büyük sükse yapan James Wan, hatırlanacağı üzere serinin devam filmlerini yönetmekten çekinmiş ve kendini özgün korku hikayelerine vermişti. Dead Silence (2007)'in özgün bir tarafı yoktu ancak daha sonra gelen Insidious (2010) oldukça iddialı ve yaratıcı bir korku denemesiydi. Bu üç filmle korku türündeki yetkinliğini ispatlayan James Wan yeni filmi Korku Seansı (The Conjuring) ile sıkı bir dönüş yapmaya hazırlanıyor.

Paranormal olayları araştıran Ed ve Lorraine çifti Amerikan kırsalında yaşayan Perron ailesinden bir telefon alırlar. Ailenin ıssız bir bölgedeki çiftlik evi bilinmeyen bir düşman tarafından sarılmıştır. Olayı çözüme kavuşturabileceğine inanan çiftimiz, nasıl büyük bir belaya bulaştıklarını çok geç fark edeceklerdir.

Filmin ilk fragmanından anladığımız kadarıyla bizi, lanetli ev veya hayaletli ev görünümlü bir korku filmi bekliyor. 'Görünümlü' diyorum çünkü yönetmenin bir önceki filmi Insidious da hayaletli ev gibi başlayıp ikinci yarısında özgünlüğünü ortaya koyuyordu. Insidious'da da evde yaşanan garip olayları araştırmaya gelen bir ekip mevcuttu. The Conjuring'e baktığımızda benzer bir olay örgüsü dikkatimizi çekiyor. Ancak bu sefer hikayedeki gizemin altından başka bir kötülük çıkacak şüphesiz ki. İlk fragmanda Paranormal olayı araştırmak için hikayeye dahil olan Ed ve Lorraine çiftini göremiyoruz. Dolayısıyla bu ilk fragmanın filmin giriş kısmının kısa bir özeti olduğunu söyleyebiliriz. Afişine de yansıyan atmosferiyle merak uyandıran The Conjuring'in gerçek bir olaydan uyarlandığı gibi bir iddiası da var. Vera Farmiga ve Patrick Wilson'ı başrollerde izleyeceğimiz film Amerika'da 19 Haziran'da, Türkiye'de ise 30 Ağustos'ta vizyona girecek.

Son söz: Karanlık kullanımı, tedirgin edici atmosferi ve yönetmen James Wan'ın varlığıyla, 2013'ün ıskalanmaması gereken korku filmlerinden biri The Conjuring. Heyecanla bekliyoruz...

Filmin eleştirisi için bakınız




19 Mart 2012

Insidious

James Wan (Yönetmen) ve Leigh Whannell (Senarist) 2004 yılında Saw (Testere) ile büyük başarı yakaladılar ve 2000'li yılların en popüler korku serisini de yaratmış oldular. İkilinin tekrar güçlerini birleştirdiği 2010 yapımı (bizde 2011'in haziranında vizyona girmişti) korku filmi Insidious (Ruhlar Bölgesi) ilgiyi hak eden bir çalışma.

Genç çift Josh ve Renai, üç çocuklarıyla birlikte yeni bir eve taşınır. Ancak evde yaşanan tuhaf olaylar, Renai'ye evin hayaletli, olduğunu düşündürür ve Renai kocasını taşınmak için ikna eder. Bu sırada oğulları Dalton, doktorların anlam veremediği bir komaya girer; vücut fonksiyonları yerinde olmasına rağmen uyanamamaktadır. Aile, yeni evlerinde de benzer olaylar yaşamaya devam edince bir medyumdan yardım alacaktır.

James Wan, Insidious'ın hikayesini korku sinemasında ele alınmamış olan Astral Seyahat olgusu etrafında kurmuş. Klasik hayaletli ev gibi başlayan ve korku filmi klişelerini yerli yerinde kullanarak ilerleyen film ikinci yarısından itibaren özgün bir korku filmi olduğunu hissettiriyor. Siyah ve kırmızının baskın kullanımıyla görsel olarak tatmin edici bir iş ortaya koyulurken müzik çalışmasıyla da gerilim yaratmayı başarıyor film. Insidious, özgünlüğünün yanında ister istemez kült korku klasikleri The Exorcist ve Poltergeist'i akla getiriyor. Bu iki film yazar ve yönetmenimizin esin kaynaklarından diyebiliriz.

Korku sinemasında denenmemiş fazla bir şey kalmadığını düşünürsek Insidious'ın astral seyahatlerle fark yarattığını söyleyebiliriz. Türlü iblis, yaratık ve hayaletimsi varlığın cirit attığı kapkaranlık bir ikinci boyut (belki paralel bir evren) resmetmiş James Wan. Filmin en korkunç anları pek tabi astral seyahatlerin de yer aldığı son yarım saat ama film genel olarak siyah-beyaz enfes açılış sekansından son karesine dek ürkütücü olmayı başarıyor. Insidious'ın en önemli meziyeti kan ve şiddet kullanmayarak da seyirciyi korkutabileceğini göstermesi. 2011'in korku sineması açısından son yılların en zayıf yılı olduğunu hesaba katarsak Insidious'ın değeri kat be kat artıyor.
Son söz: Korku filmlerinden korkanların yalnız izlememeleri tavsiye olunur. 7.6\10