Shannon Young’la birlikte
çektikleri korku filmi Stygian’ı saymazsak,
kendi ayakları üzerinde durduğu ilk uzun metrajı (solo) çalışması Saw
ile kısa sürede kendi efsanesi yaratan bir filme imza atan James Wan, bu
başarının tesadüf olmadığını Insidious’la kanıtlamıştı. Wan’ın yeni filmi The
Conjuring (Korku Seansı) ise yönetmeni son 10 yılın korku sineması adına en
önemli ismi haline getiriyor. Ve James Wan korku krallığını ilan ederken, şok
edecek bir sürpriz final, özgün bir hikâye veya anlatım olmadan da başyapıt
çıkarılabileceğini kanıtlıyor.
The Conjuring’e dair her şey
tanıdık. Ana karakterlerimizi iş üstünde gösteren klasik bir açılıştan, daha
klasik başka bir sahneye geçiyoruz filmin başında. Amerikan kırsalında,
tekinsiz bir atmosferi olan yeni evlerine taşınan sevimli ailemizle
tanışıyoruz. Kısa zamanda baş gösteren tuhaflıklar aileyi paranormal olayları
araştıran Warren çiftine götürüyor. Her şey öngörülebilir bir biçimde ilerliyor
fakat söz konusu olan korku ve gerilim yaratmaksa, James Wan işini kusursuz
yaparak seyirciye istediğini veriyor.
Hikâyeyi 70’li yıllara taşıyan
James Wan, filmi de 70’li ve 80’li yılların popüler alt türleri etrafında
kurgulamış. Poltergeist’in lanetli ev furyası içinde açtığı paranomal olayları
araştıran ekibin olayı çözüme kavuşturması formülünü, yine 70’lerde The
Exorcist’in öncülüğünde bugüne dek gelen şeytan çıkarma ayini etrafında dönen hikâyeleri
The Conjuring’de buluşturmuş. Bu buluşmayı mümkün kılan en önemli detay, hikâyelerin
insanın kendisini en güvende hissettiği yer olan evi mesken tutması ve musallat
olma durumu diyebiliriz. Lanetli ev ve şeytan çıkarma filmlerindeki kötülüğün
kaynağı birbirinden oldukça farklı aslında. Biri tamamen din eksenli ve inançla
ilgiliyken, diğeri çoğunlukla pozitivist düşünce ve o düşüncenin yıkılmasıyla
-karakterin dönüşümüyle- alakalıdır. Wan’ın asıl yaptığı iş; perili, lanetli veya
hayaletli ev filmlerinde bizi doğaüstüne ulaştıran olayın -kötülüğün- kaynağı
olarak Şeytan’ı göstermesi ve filmi bu düzleme çekmesi. Küçük ama önemli bir detay. Türler ve temalarla oynayıp bu kadar iyi sonuç alabilmek kolay iş değil zira. Eklemeden geçmeyeyim, aşırı
dozda The Exorcist referansı barındıran The Conjuring, anlatısı ve olaya
yaklaşımıyla ondan tamamen ayrılmasını da biliyor.
Filmin gerçekten yaşandığı
varsayılan olaylara dayanmasını es geçip, Wan’in incelikle ördüğü hikâyeye
bakmak gerekiyor. Farklı kalıplar ve anlatımlar eşliğinde pek çok kez
uygulanmış ve artık birer klişeye dönüşmüş fikirlerin ve korku hilelerinin
ustaca kullanılması, tümünün önemsiz birer detaydan öteye gitmemesini sağlıyor.
Matematiği iyi kurulan senaryo, yetkin bir işçilikle has korku severler için
The Conjuring’i doyumsuz bir seyre dönüştürüyor.
Son söz: The Conjuring, korku filmlerinde
illa ki yaratıcı fikirler görmek istiyorum diyenler için sıradan bir film
olabilir, kulak asmayın! Benim gibi korku filmlerinden kolay kolay
korkmayanların korkunun kokusunu alabileceği ender filmlerden biri bu. 9.5\10