7. uzun metraj filmi Jin’de; A Ay, Beş Vakit ve Hayat Var’da olduğu gibi odağına yine bir genç kızı yerleştirerek, bize ve hayata dair umutla umutsuzluk arasında gidip gelen bir hikaye anlatmaya koyulan Reha Erdem, filmi doğadan nefis enstantenelerle açıyor, kamerasını ağır ağır gezdiriyor ve ormanda kamufle olmuş ana karakterimiz Jin’le tanıştırıyor bizi. İlk 25 dakikanın diyalogsuz geçmesini yadırgamadığımız gibi yer yer bir belgeselci edasıyla yaklaşılan doğaya, mizansenlere ve Jin’in umuda kaçış öyküsüne sarılıp filmin içine çekiliyoruz.
Filmde 17 yaşında bir genç kızın
Pkk militanları arasındaki varlığını sorguluyoruz. Jin'in babasının o militanlardan biri olduğunu ve
öldürüldüğünü biliyoruz. Belki intikam duygusuyla, belki sığınacak bir liman
aradığı için dağa çıktı. Jin’in yaralı bir askerle baş başa kaldığı anlarda
intikam duygusuna dair hafif bir hissiyat oluşsa da daha öteye gitmiyor. Erdem’in serpiştirdiği ipuçlarının izini
sürmekten başka yapacak bir şey yok. Az diyalog kullanımı ve aralara giren
Kürtçe konuşmalar elimizi bağlıyor. Daha önemlisi Jin’in kaçış yolculuğu
aslında. Her ne kadar, şartlar onu dağa çıkmaya zorlasa da yaşıtları gibi okuma
ve normal bir yaşam özlemi içinde olduğunu görüyoruz. Örgütten kaçışının sebebi
açıklanmasa da (Kürtçe konuşmaların azizliği de olabilir) aidiyet duygusunun olgunlaşmamış olması
veyahut düşlediği hayatın bu olmamasıyla ilintili olduğunu varsayabiliriz. Kaçış yolculuğunda kıyafet değişimi
hayallerine doğru atılmış önemli bir adım ama dağdan ovaya indiğinde daha
savunmasız bir Jin var karşımızda. Dağda; örgütten, askerden, bombalardan
kaçabilen, vahşi doğada zor yaşam koşullarına bir şekilde adapte olabilen Jin,
ovaya indiğinde kamuflajsız, bir nevi ‘çıplak’ kalıyor.
Jin'in hayvanlarla ilişkisi, bir atın onu korumaya çalışması, vahşi hayvanlarla arasındaki mesafeyi koruması, unutulmaz final vb. detaylar masalsı bir doku oluşturmada önemli bir işleve sahip. Erdem'in özellikle hayvan etkileşimi veya hayvanlara biçtiği rolle Kosmos'un simgeselliğine yakın duran bir eser yarattığını belirtmek lazım.
Filmde Erdem’in altını çizdiği en dikkat çekici husus büyük
şehir, taşra ya da daha ıssız bir
coğrafya fark etmeksizin hiçbir şeyin değişmediği, insanın her yerde kendisinden
farklı olanı dışladığı ve bunun böyle sürüp gittiği. Ancak,
bana kalırsa filmin can damarı çıkışsızlık teması. Jin'in çaresizliği ve onun sadece aynı durumlarla yüzleşen yüzlercesinin bir simgesinden ibaret olması seyirci olarak bizleri de o çıkışsızlığa ortak ediyor.
Reha Erdem’i Türk sinemasının yeni kuşak yönetmenleri
içerisinde en tepeye yerleştirmemin ve onu diğerlerinden ayırmamın nedeni sinema
gramerinin benzersizliğinden ziyade daha çok fantastik dokunuşu, mistik
oluşları ‘bizden’ hikâyeler içerisine adapte edebilmesi, yadırgatıcı bir duruma
dönüştürmemesi diyebilirim. Filmin
finalinde ayyuka çıkan durum, Jin’in hayatın dışına itilmişliğiyle birlikte
düşündüğümüzde benzersiz bir etki yakalıyor.
Son söz: Reha erdem, yer yer Kosmos'un seviyesine çıkabilen bir başyapıta imza atmış. 9.5\10