Klasik sinemanın büyük ustalarından Sidney Lumet’in gölgede kalmış filmlerinden Equus, Peter Shaffer’ın oyunundan sinemaya uyarlanan ve sinemada da iz bırakmıyı başaran bir eser. 17 yaşında bir gencin 6 atı kör etmesi üzerine, psikiyatr Martin Dysart’ın bu enteresan olayı araştırması ve aydınlatma çabasına odaklanan film, son bölüme kadar gizemini korumayı başarıyor ve ilginç bir noktaya ulaşıyor. Çocuğun atları keskin bir cisimle kör etmesi ve onu bu duruma getiren yaşanmışlıkları kadar doktor Dysart’ı içine çektiği içsel sorgulama da büyük önem taşıyor. Equus; normal ya da anormal olan nedir, acılarla dolu ama tutkulu bir hayat mı, yoksa hayatın monotonluğundan kopamadan, büyük bir şeyin parçası olamadan yaşamak mı daha iyidir gibi sorular soruyor. Cevapları ise seyircilere bırakıyor. Kendi maneviyatına kendi acısı ile ulaşan, kendi tanrısını yaratan ve ibadetini yaşamının özü yapabilen Alan, doktorun hayatı boyunca yaşadığı şüphe kıvılcımlarından bir yangın çıkarmayı başarıyor. Doktor ve hasta ilişkisini iki taraflı ele alan, hatta hastadan çok doktorun dönüşümüne odaklanmasıyla önemi artan bir film bu. Dini göndermeleriyle, benzersiz ve özel hikayesiyle, müthiş performanslarıyla akılda kalan Equus; insanoğlunun en karanlık köşelerine bakış atıyor, insanın anlaşılmaz doğasını tutkuları aracılığıyla irdelemeyi deniyor. Lumet’in tam bir hakimiyetle kotardığı film saklı başyapıtlardan… 9.6\10