28 Şubat 2017

Neden overrated, neden underrated?


Overrated - The Social Network

Vizyona girdiği yıl epey fırtına koparmış ve En İyi Film ve Yönetmen dahil birçok dalda Oscar adaylığı elde etmiş ve gerek seyirci gerekse de eleştirmen cephesinde takdirle karşılanmış bir film, “nasıl overrated olabilir” dediğinize bahse girerim. Öncelikle şunu belirteyim: bir David Fincher hayranı olarak The Social Network’ü ilk izlediğimde takdir etmiş ama öte yandan yükselen beklentiler sebebiyle hayal kırıklığı olarak değerlendirmiştim. 5 yıl sonra filmi tekrar gördüm ve düşüncelerim değişmedi. Evet, Facebook’un ortaya çıkış hikayesinden ilgiye değer bir film çıkarmasını bildi Fincher. Filmin Mark Zuckerberg’e açılan iki tazminat davası üzerinden yürümesi, geri dönüşlerle o noktaya nasıl gelindiğini anlatması, hikaye kurgusu açısından iyi bir tercih denilebilir. Ancak Harvard’lı genç bir bilgisayar programcısının, 25 milyar dolarlık bir şirketin CEO’suna dönüşme hikayesini, tazminat davalarının taraflarca görüşüldüğü an üzerinden ele alınmasının seyirci açısından heyecan verici bir tarafı yok bana kalırsa. Fincher, Zuckerberg’in işinde yükseldikçe yalnızlaşması durumunu finalde vurguluyor ama aslında bir fırsat kaçırdığı söylenebilir. Aaron Sorkin’in akademi ödülüne layık görülen senaryosuna lafımız yok elbette ama zaten filmin sorunu senaryosu değil. Filmin sorunu Facebook fenomeninin ortaya çıkış sürecinin çok da dişe dokunur bir hikaye olmaması. Yani Facebook ve kurucusunun hikayesinden ancak bu çapta başarılı bir film çıkarılabilirdi. Evet, Fincher’ı takdir edelim ama The Social Network’ün bir başyapıt olmadığı gibi o seviyelerde gezinen bir film olmadığı gerçeğini de kabul edelim. Dolayısıyla neden overrated sorusunun cevabı da filmin başyapıt muamelesi görmesidir. Benim notum 7

Underrated - Femme Fatale

Gerilimin büyük ustalarından Brian De Palma’nın 2000’li yıllardaki performansına baktığımızda genel olarak potansiyelinin çok altında filmlere imza attığını söyleyebiliriz. Ancak ilginçtir ki üstadın kariyerinin en iyi 5 filminden biri olarak gösterebileceğimiz ustalık eseri de bu dönemde geldi: Femme Fatale… De Palma’nın 1992’den bu yana senaryosunu da yazdığı ilk film olma özelliğini taşıyan yapım, şaşırtıcı hikaye kurgusuyla benim gibi yönetmenin sıkı hayranlarının aklını başından alan bir Neo Noir. Neden underrated? Çünkü genel seyirci kitlesi ve sinefillerin pek yüz vermediği bir film Femme Fatale. Ve çünkü bir başyapıttır benim gözümde. Şimdi neden öyle olduğunu açalım. De Palma, hayatta ikinci şansı elde etmek ve kaderimizi değiştirip değiştiremeyeceğimiz, bunun bizim elimizde olup olmadığı sorusundan yola çıkarak, sinemasının tüm özelliklerini net biçimde görebileceğimiz bir film kotarmıştır. Femme Fatale’da slow motion gerilim sahneleri, tekrarlanan sahneler ve ekran bölmeleriyle biçimsel olarak harikalar yaratan bir De Palma var. Yönetmenlik sanatı adına birinci sınıf bir iş ortaya koyan De Palma’nın görsel olarak da doygunluk yaratan filmlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Bir De Palma filminden ne beklersiniz? Bu soruya vereceğiniz cevap yönetmeni ne kadar sevdiğinizle doğrudan ilintili. Rebecca Romijin’in unutulmaz Femme Fatale karakteriyle deyim yerindeyse şov yapmasının yanında De Palma’nın kara film janrı içinde Femme Fatale karakterine getirdiği yeni yorum alkışı hak ediyordu. Kısacası yönetmenin stiliyle damgasını vurduğu Femme Fatale 2000’li yılların en underrated filmlerinin başında geliyor. Özetle stiliyle öne çıktığı için pek yüz bulamadı ve bu da onu underrated yapıyor.