Tarsem Singh, bilimkurguyu polisiye ve fanteziyle iç içe geçirdiği ilk uzun metraj çalışması The Cell ile iyi bir kariyer başlangıcı yapmıştı. Ardından gelen The Fall ise Singh’in tartışmasız başyapıtıydı ve yönetmen için bir daha yaklaşamayacağı bir zirve noktasıydı. Bir süredir fantezi alanında ürünler vererek kariyerini sürdüren Singh, Hollywood’un kanatları altında yeni bir bilimkurguyla sevenlerinin karşısına çıktı. Self\less, The Cell’i aratsa da Sing’in uzun zaman sonra eli yüzü düzgün bir film çektiğini görmek takipçileri için bir teselli oldu diyebiliriz.
Seconds’ın mirasını yiyor!
John Frankenheimer imzalı 60’lı yılların unutulmaz bilimkurgularından Seconds, hiç şüphe yok ki, Self\less’ın bir numaralı esin kaynağı. Hayatından bıkmış veya hayatının anlamını yitirdiği zengin insanlara uzun operasyonlar sonucunda yepyeni bir görünüm, kimlik ve hayat kazandıran bir şirket ve istemeyerek de olsa bu yola giren bir adamın trajik hikayesi ana hatlarıyla Self\less’ı besliyor. Altı aydan az bir ömrü kalan yaşlı milyarder bir iş adamı Seconds’ta olduğu gibi bir arkadaşının yönlendirmesiyle deri değiştirme olarak adlandırılan bir operasyon geçirmek üzere illegal bir şirketle irtibata geçiyor ve olaylar gelişiyor. Öncelikle şu ayrımı yapmak gerekiyor: burada bahsi geçen operasyon teknolojinin bir nimeti olsa da, ruh transferinden başka bir şey değil. Yaşlı bedenden genç ve sağlıklı bir bedene geçiş yapılıyor. Bundan sonra ise Seconds’ta olduğu gibi yeni bir kimlik, yeni bir hayat… Genç bedeninin nimetlerinden faydalanan yaşlı kurt Damien, gün gelip de ilacını aksatınca halsinasyonlar baş gösteriyor. Her şeyin o kadar da basit olmadığını anlıyoruz. Self\less'ın ilk yarım saatinde Frankenheimer'ın klasik eserindeki gibi bir süreç izliyoruz ancak kimlik bunalımıyla ilgili pek bir şey göremiyoruz. Keşke senaryo yazarımız basit veya küçük düşünmesiymiş demeden edemiyoruz. Self\less, Seconds'ın mirasını yiyor. Onun üzerine yeni hiçbir şey koyamadığını söyleyelim.
İnsanoğlu ölümsüzlük arayışından vazgeçmiyor
Korku ve bilimkurgu sineması ölümsüzlük temasıyla yakından ilgilidir. Korku sineması ölümsüzlüğü çoğunlukla vampirizmle, bazen de voodoo büyüsünün olanaklı kıldığı beden değişimini kullanarak işliyor. Bilimkurgu ise bu temanın derinlemesine ele alınabildiği yegane tür denilebilir. Ölümün bir hastalık olarak görülüp yenilmeye çalışılması veya yaşlılığın durdurulması gibi ilginç yollarla ölümsüzlük arayışı beyazperdede unutulmaz hikayelere konu oldu. Beden değiştirme ise oldukça uç bir örnek kabul etmek gerekiyor. Self\less’ta bu hakkı ise yalnızca toplumun çok küçük bir kesimini oluşturan milyarderler elde edebiliyor. Bunu tedavi giderlerini ödeyemediği için ölümden kaçamayan hastaların durumuna benzetebiliriz aslında. Yönetmen Singh, bu düzene bir eleştiri getirmediği gibi ölümsüzlükle de pek ilgilenmiyor. Beden değişiminin yaratıcısı ve uygulayıcısı -Albright- karakterimiz aracılığıyla sözde insanlık yararından bahsediliyor. “Einstein gibi dahilerin bir 50 yılı daha olsaydı neler yapardı?” sorusuna alınmak istenen cevapla insanlık yararı akla getiriliyor ama karakterimizin emelleri ışığında filmin bir “çılgın bilim adamı” hikayesine yakın durduğunu söyleyebiliyoruz.
Bilimkurgu\aksiyon tercihi ne kadar doğru?
Self\less hikayesiyle ne kadar ilgiliye değer bir film olsa da, iddialı bir bilimkurgu olmadığı açık. Bu iddiasızlığın ana sebebi de tematik açıdan fazla bir şey sunamaması ve mevzusunu derinleştirmemesi. İlk 40 dakikalık dilimin ardından seyircisine merak edilecek pek bir şey bırakmayan bir filme dönüşüyor Self\less. Tesadüfe bakın ki, filmin aksiyona meyletmesi de ilk 40 dakikalık dilimin bitmesine denk geliyor. Bilimkurgu\aksiyon dediğimiz melezleşme genellikle seyir keyfi yüksek filmlere gebedir. Burada da ilgiyle izlenen bir örneğine şahit oluyoruz olmasına da, ölümsüzlük temasının ve beden değiştirmenin kişi üzerinde yaratacağını öngörebileceğimiz olası psikolojik etkilere oldukça yüzeysel düzeyde yer verilmesi neticesinde potansiyeli yüksek hikaye heba edilmiş. Aksiyon açısından bakarsak da çok dişe dokunur, akılda kalıcı bir sahne de söyleyemeyiz. Hikayenin biraz olsun felsefeye ve zeka dolu fikirlere veya u dönüşüne ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Daha komplike bir senaryo ile yola çıkılıp, daha sağlam bir aksiyonla da belki daha iyi olabilirdi Self\less.
Seconds’ın mirasını yiyor!
John Frankenheimer imzalı 60’lı yılların unutulmaz bilimkurgularından Seconds, hiç şüphe yok ki, Self\less’ın bir numaralı esin kaynağı. Hayatından bıkmış veya hayatının anlamını yitirdiği zengin insanlara uzun operasyonlar sonucunda yepyeni bir görünüm, kimlik ve hayat kazandıran bir şirket ve istemeyerek de olsa bu yola giren bir adamın trajik hikayesi ana hatlarıyla Self\less’ı besliyor. Altı aydan az bir ömrü kalan yaşlı milyarder bir iş adamı Seconds’ta olduğu gibi bir arkadaşının yönlendirmesiyle deri değiştirme olarak adlandırılan bir operasyon geçirmek üzere illegal bir şirketle irtibata geçiyor ve olaylar gelişiyor. Öncelikle şu ayrımı yapmak gerekiyor: burada bahsi geçen operasyon teknolojinin bir nimeti olsa da, ruh transferinden başka bir şey değil. Yaşlı bedenden genç ve sağlıklı bir bedene geçiş yapılıyor. Bundan sonra ise Seconds’ta olduğu gibi yeni bir kimlik, yeni bir hayat… Genç bedeninin nimetlerinden faydalanan yaşlı kurt Damien, gün gelip de ilacını aksatınca halsinasyonlar baş gösteriyor. Her şeyin o kadar da basit olmadığını anlıyoruz. Self\less'ın ilk yarım saatinde Frankenheimer'ın klasik eserindeki gibi bir süreç izliyoruz ancak kimlik bunalımıyla ilgili pek bir şey göremiyoruz. Keşke senaryo yazarımız basit veya küçük düşünmesiymiş demeden edemiyoruz. Self\less, Seconds'ın mirasını yiyor. Onun üzerine yeni hiçbir şey koyamadığını söyleyelim.
İnsanoğlu ölümsüzlük arayışından vazgeçmiyor
Korku ve bilimkurgu sineması ölümsüzlük temasıyla yakından ilgilidir. Korku sineması ölümsüzlüğü çoğunlukla vampirizmle, bazen de voodoo büyüsünün olanaklı kıldığı beden değişimini kullanarak işliyor. Bilimkurgu ise bu temanın derinlemesine ele alınabildiği yegane tür denilebilir. Ölümün bir hastalık olarak görülüp yenilmeye çalışılması veya yaşlılığın durdurulması gibi ilginç yollarla ölümsüzlük arayışı beyazperdede unutulmaz hikayelere konu oldu. Beden değiştirme ise oldukça uç bir örnek kabul etmek gerekiyor. Self\less’ta bu hakkı ise yalnızca toplumun çok küçük bir kesimini oluşturan milyarderler elde edebiliyor. Bunu tedavi giderlerini ödeyemediği için ölümden kaçamayan hastaların durumuna benzetebiliriz aslında. Yönetmen Singh, bu düzene bir eleştiri getirmediği gibi ölümsüzlükle de pek ilgilenmiyor. Beden değişiminin yaratıcısı ve uygulayıcısı -Albright- karakterimiz aracılığıyla sözde insanlık yararından bahsediliyor. “Einstein gibi dahilerin bir 50 yılı daha olsaydı neler yapardı?” sorusuna alınmak istenen cevapla insanlık yararı akla getiriliyor ama karakterimizin emelleri ışığında filmin bir “çılgın bilim adamı” hikayesine yakın durduğunu söyleyebiliyoruz.
Bilimkurgu\aksiyon tercihi ne kadar doğru?
Self\less hikayesiyle ne kadar ilgiliye değer bir film olsa da, iddialı bir bilimkurgu olmadığı açık. Bu iddiasızlığın ana sebebi de tematik açıdan fazla bir şey sunamaması ve mevzusunu derinleştirmemesi. İlk 40 dakikalık dilimin ardından seyircisine merak edilecek pek bir şey bırakmayan bir filme dönüşüyor Self\less. Tesadüfe bakın ki, filmin aksiyona meyletmesi de ilk 40 dakikalık dilimin bitmesine denk geliyor. Bilimkurgu\aksiyon dediğimiz melezleşme genellikle seyir keyfi yüksek filmlere gebedir. Burada da ilgiyle izlenen bir örneğine şahit oluyoruz olmasına da, ölümsüzlük temasının ve beden değiştirmenin kişi üzerinde yaratacağını öngörebileceğimiz olası psikolojik etkilere oldukça yüzeysel düzeyde yer verilmesi neticesinde potansiyeli yüksek hikaye heba edilmiş. Aksiyon açısından bakarsak da çok dişe dokunur, akılda kalıcı bir sahne de söyleyemeyiz. Hikayenin biraz olsun felsefeye ve zeka dolu fikirlere veya u dönüşüne ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Daha komplike bir senaryo ile yola çıkılıp, daha sağlam bir aksiyonla da belki daha iyi olabilirdi Self\less.
Son söz: Tarsem Singh potansiyelinin çok altında filmler çekmeye devam ediyor. Ancak bu kez eksilerine rağmen görülmeyi hak eden bir film çekmiş. 6\10