Sinemaseverlerin çoğunlukla Narayama Türküsü (1985) ile tanıdığı Shohei Imamura, Japon sinemasının önde gelen isimlerinden biri. Stüdyo sistemine bağlı kalsa da hikâyelerini arzuladığı gibi anlatabilmek için çaba gösteren, iki Altın Palmiye ödüllü Imamura’nın ilk başyapıtının Tanrıların Derin Arzuları (Kamigami no fukaki yokubo) olduğunu söyleyebiliriz.
Tanrıların Derin Arzuları’nda geleneklerine bağlı bir şekilde yaşayıp giden Kurage adası halkının hikâyesi anlatılıyor. Günün birinde adaya bir mühendisin gelmesiyle değişen hayatlar, filmin merkezine yerleştiren Futori ailesi üzerinden ele alınıyor. Adada şeker imalathanelerinde kullanılacak suyun tedariki için gerekli çalışmaları yapan mühendisin, Futori ailesiyle yakınlaşmasıyla beklenmedik olaylar meydana gelecek ve karakterlerimizin her biri için tanrıların farklı planları olduğunu göreceğiz.
Imamura, Keiji Hasebe’yle birlikte kaleme aldığı senaryoda her biri birbirinden ilginç karakterler yaratmış. Çarpık aile ilişkilerini filmin üç saati bulan süresi boyunca incelikle ören yönetmen, seyircisini etkileyebilmek uğruna dramatik durumları dramatize etmeden vermeye özen göstermiş. Imamura’nun tutturduğu anlatı onun ustalığı sayesinden hikâyenin seyircinin kalbine usul usul işlemesini sağlamış diyebiliriz. Tanrıların Derin Arzuları, değişimin kaçınılmazlığını, insanoğlunun değişimin karşısında duramayacağını, bizzat insanın kendi doğası üzerinden anlatmayı deniyor. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı yaşayan ada halkı modern dünyanın müdahalesiyle farkına varamadan dâhil olacakları bir döngü içine giriyor. Futori ailesinin kişisel yolculuğuyla birlikte Kurage adasının değişen zamanın kurbanı oluşunu izliyoruz. Aralarında, dışa kapalılıkları sebebiyle 1000 yıl önce neye inanıyorlarsa hala aynı şeylere inanlar var. Futori ailesinin dedesi -adı belirtilmiyor- geçmişi ve gelenekleri temsil ederken, adaya gelen mühendis ise modernizmi ve geleceği temsil ediyor denilebilir. Imamura bir karşılaştırma yapmasa da değişen dünyayla ilgili söylemek istediklerini bu iki karakterle veriyor. Yaşlı adam son yıllarda işledikleri günahların adada sıkıntıya sebep olduğuna ve tanrıların da tüm ada halkını cezalandırdığına inanabiliyor. 20. yüzyılda depremlerin tanrının bir cezası olarak görülmesinden çeşitli batıl inançlara kadar pek çok ilginç durumla karşılaştığımız Tanrıların Derin Arzuları, bugün örneğine koyla kolay rastlayamayacağımız bir sinema anlayışının ürünü. Japon sinemasının en underrated yapımlarından biri olan bu film, Imamura’nın doğa, insan ve değişen zamanla ilgili söylediklerinin yanı sıra görsel ve işitsel bir şölen sunması ve kusursuz yönetimiyle gerçek bir başyapıt.