İtalyan Aygırı Rocky Balboa’nın yükselişinin ve boks dünyasının efsanelerinden birine dönüşünün hikâyesini anlatan Rocky serisi, tartışmasız bir şekilde bu alt türün en popüler ve de en sevilen filmlerinden oluşur. Sylvester Stallone’nin 2007’de Rocky Balboa ile geri döndüğü altıncı filmle Rocky efsanesini beyazperde de son kez gördüğümüzü düşünüyorduk. Altıncı film itibariyle artık yaşlılığı sebebiyle bir kez daha ringe çıkması olası görünmeyen karakterin dönüşü sadece ve sadece bir antrenörlük yapmasıyla mümkün olacaktı. Hollywood’un 70’li ve 80’li yılların kült karakterlerini ve filmlerini diriltme konusunda son dönemdeki çabasının çoğunlukla hüsranla sonuçlandı. İlginçtir ki, Rocky o hüsranlardan biri olmadı. Serinin altıncı filmi bunun en büyük ispatıydı. Şimdi bir kez daha geri dönen Rocky, Hollywood’un kirletemediği karakter ünvanını korumayı başarıyor.
1976’da En İyi Film Oscar’ına da uzanan ilk Rocky filmi, bir Dünya Ağır Siklet Boks şampiyonu olan Apollo Creed’in şans tanıdığı yerel bir boksör olan Rocky Balboa’nın bu şansı iyi değerlendirerek yükselişini hikâye ediyordu. Serinin devam bölümlerinde Apollo – Rocky rekabeti üzerine gidilerek sportif düşmanlıktan doğan dostluğa şahit olmuştuk. Rocky filmleri Balboa kadar olmamakla birlikte aynı zamanda Creed efsanesini de yaşatır. Şimdi Rocky ringlerden elini eteğini çekmişken, kurnaz bir hamleyle Apollo Creed’in profesyonel bir boksör olmak için yanıp tutuşan oğlu Adonis üzerinden belki de yeni bir seri yaratılmaya çalışılıyor. Rocky karakterinin de kilit bir rol üstlendiği Creed, serinin hayranları için büyük bir anlam taşıyor.
Kopyalama kolaycılığından muzdarip
Filmin yazar-yönetmeni Ryan Coogler, Creed’in hikâyesini büyük oranda ilk Rocky filminin şablonunu kullanarak kurgulamış. Öncelikle Coogler ne yapmış, nasıl yapmış bir bakalım. Rocky Balboa gibi Adonis de hayata tutunmaya çalışıyor ve geçimini başka bir iş kolundan sağlıyor. Temel olarak iki şekilde Rocky’den ayrılıyor: Birincisi eğitimli olması ve çalıştığı şirkette kariyer yapabilecek bir konumda bulunması, ikinci ise profesyonel boksörlük yoluna bilinçli bir biçimde çıkması diyebiliriz. Bu bilinçlilik hali, onu Rocky’e götürüyor. Yükselebilmek ve zirveye oynayabilmek için Rocky gibi bir efsaneyle çalışması gerektiğini biliyor. Yönetmen Coogler, Rocky ve Adonis’in boksör kimlikleri ve karakterlerindeki farklılıklar dışında ilk Rocky filminin sıfırdan zirveye yürüyüş formülünü neredeyse adım adım izliyor. Adonis-Bianca ilişkisi, Adonis’in yeteneklerinin ortaya çıkarılması, Rocky’nin çalışma yöntemleriyle maçına hazırlanması ve bir şampiyondan maç teklifi almasıyla yaşadığı korkular ciddi bir benzerlik taşıyor. Coogler da J.J. Abrams gibi ilk filmin tadını yakalayayım derken, elinin ayarını kaçırıyor ve tekrara düşmekten kurtulamıyor.
Başkası olma, kendin ol!
Coogler, filmin dramatik çatısını Adonis Johnson’ın hiç tanımadığı babasının soyadını kullanmak istememesinin ve kendi efsanesini yaratma arzusunun üzerine kurmuş. Böylece Rocky’nin şampiyon Apollo’nun maç teklifini değerlendirirken ve maça çıkarken yaşadığı çelişkiler tekrarlanmamış oluyor. Dahası başarılı olmakla silinip gitmek arasındaki uçuruma gerçekçi bir kimlik sorunu da ekleniyor. Adonis’in kendisine babalık yapamayan Apollo’nun soyadını kullanmaktan kaçınması, zor yolu seçmesi karakter açısından takdir edilmesi gereken bir davranış. Adonis’in babasının soyadını kullanmaktan kaçınmak istemesinin altında başka sebepler de var. Adonis’in başarısızlığı halinde Creed adına leke süreceğine dair duyduğu korkular, seyircinin karakteri sevmesi ve benimsemesi açısından oldukça önemli detaylar.
Coogler’ın Rocky – Adonis ilişkisini de olabildiğince iyi bir şekilde işlediğini söyleyebiliriz. Adonis, Rocky’e amca diye hitap ediyor, ona büyük bir saygı besliyor. Rocky cephesinden baktığımızda Adonis’e yardım ederek Apollo’ya olan borcunu ödeme fırsatı bulduğunu görüyoruz. Birlikte çalışmaya başladıklarında Rocky, Adonis için hiçbir zaman sahip olamadığı baba figürüne dönüşüyor. Adonis’in kimlik sorunlarının yanında Rocky ile ilişkisi de Creed’in dramatik yapısını destekleyici doneler içeriyor.
Bir devam filmi mi?
Henüz ikinci yönetmenlik denemesinde Rocky gibi hayran kitlesi geniş bir seriye ve karaktere el atmak, kabul etmek gerekir ki cesaret isteyen bir iş. Coogler, o cesarete sahip, ne yaptığını bilen ve yönetmenliğiyle umut veren bir isim. Yola Rocky’nin mirasına halel getirmeyen bir film yapma düşüncesiyle çıktığı belli. Aslında Rocky’i kendi dünyasında ikinci plana atmak, klasik seri üzerinden yeni bir seri yaratırken iyi bir fikir. Creed’i Rocky Balboa karakterinin sinemadaki yolculuğunu sürdürmesi minvalinde değerlendirirsek, evet bu bir devam filmidir diyebiliriz. Ama diğer yandan seriden ayrı da düşünülebilir. Devam filmi gelirse ve o filmde Rocky yer almazsa yeni bir seri olarak bakabiliriz Creed’e.
Müsabakalar ve performanslar
Creed’de Rocky filmlerine kıyasla daha fazla boks müsabakası izliyoruz. Rakipler kademeli olarak güçleniyor ve zorluk oranı da o oranda artıyor. Coogler, boks sahnelerini olabildiğince gerçekçi bir biçimde çekmeye özen göstermiş. Plan sekans tercihinin tek sebebi gerçeklik yakalama isteği diye düşünüyorum. Özellikle final maçında bazı anlarda gerçek bir dövüş izlediğiniz izlenimine kapılmanız olası. Her anında ilk Rocky filmine saygı duruşunda bulunmaya özen gösteren Coogler, final maçının etkisini artırabilmek için araya Rocky-Apollo maçından anlık görüntüler da atıyor. Filmdeki boks maçlarında bir sorun yok belki ama Rocky filmlerindeki tadı alamıyoruz. Çünkü seyirci Adonis ile Rocky gibi bir bağ kuramıyor. Yönetmen o bağı güçlendirmek için klasikleşen filmlere ne kadar bel bağlasa da aynı duygusal etkiyi yakalaması mümkün olmuyor. Adonis rolüyle Michael B. Jordan, iyi bir performans veriyor. Ringde duruşuyla Creed adına yakışır bir boksör imajı yaratıyor. Yedinci kez Rocky Balboa’ya hayat veren Sylvester Stallone ise kariyerinin en iyi işlerinden birini çıkartıyor. 7\10