İlk
yıllarından bugüne hangi türde olursa olsun sinemada değişmeyen bir şey varsa o
da ‘aşk’ temasıdır. Sinemanın klasik döneminde daha naif aşk öyküleri izlerken
bugün aşkın da değişen zamana ayak uydurduğunu görmekteyiz. Temel olarak romantik ve romantik komedi olarak ikiye ayırabileceğimiz duygusal filmler,
daha çok kadınlara hitap etse de biz erkekler için de önemi yadsınamaz. romantik
başlığında değerlendirdiklerimiz hüzünlü aşk öyküleridir ve çoğunlukla mutsuz
sonlara ulaşırlarken, romantik komediler, sevgililerin çeşitli aksiliklere
rağmen sonunda kavuştuğu kendini iyi hisset filmleridir. Sinemada aşkın
merkezde olduğu hikayeler, ister komedi ister drama olsun belli formülleri
kullanır. Bu formülleri
harfiyen uygulayan filmlerle, hikaye ve anlatım bakımından belli ölçülerde
klişelerin dışına çıkabilen özgün örneklerden bir seçki hazırladım.
Klaket Aktuel Dergisi için hazırladığım dosyadan alıntıdır.
Klaket Aktuel Dergisi için hazırladığım dosyadan alıntıdır.
Romeo + Juliet
Willia Shakespeare’in destansı aşk
hikayesi Romeo ve Juliet, Baz Lurhman yönetmenliğinde modern bir anlatıyla
karşımıza çıkmıştı. Birbirlerine düşman iki ailenin çocukları olan Romeo ve
Juliet’in trajik bir sonla biten aşklarını bilmeyen yoktur. Aşk ölümü bile göze
alabilmektir söylemiyle imkansız aşk temasının altının çizildiği bu klasik
eserin modern bir yorumu olan 1996 tarihli Romeo + Juliet uyarlaması, hikayeyi günümüze
taşıyor. Florida’da geçen hikayede kılıçlar yerini silahlara bırakıyor.
Lurhman’ın filmi temel olarak aynı hikayeyi anlattığından zamanın değişmesi
fark etmiyor. Shakespeare’in metnine sadık kalarak teatral tadı muhafaza eden
Lurhman, etkileyici bir aşk filmi çekmeyi başarmış. Başrollerde Leonardo Di
Caprio ve Claire Danes var.
(500) Days of Summer
Aynı şirkette çalıştığı Summer’a aşık
olan Tom’un 500 günlük aşk hikayesi olarak özetleyebileceğimiz filmde, Tom
sevdiği kız Summer’a açılamamaktadır. Bunu başardığında ise başka bir gerçekle
yüzleşir: Summer, Tom’la romantik bir ilişki yaşamak istememektedir. (500) Days
of Summer, romantik komedilere yenilik getirme düşüncesinin bir ürünü. Yönetmen
Marc Webb, Tom ve Summer’ın 500 gün süren ilişkilerini alıyor ve düz hikaye
akışı yerine zamanda ileri-geri giderek farklı bir izlek tutturuyor. Filmin
başında “bu bir aşk hikayesi değil, bir tanışma hikayesidir” uyarsıyla
seyircinin beklentisiyle oynanıyor ve aşka farkı cepheden bakan iki insanın
ilişkisi komediye hizmet edecek biçimde aktarılıyor. İzlerken kendinizden bir şeyler bulacaksınız.
Jeux D’enfants
Julian ve Sophie, okul yıllarından
tanışan iki arkadaştır. Sophie kökeni nedeniyle sınıfta ırkçı tacizlere maruz
kalırken, Julian’ın kanser olan annesi ve sorunlu babasıyla yaşadığı sıkıntılar
onları yakın arkadaş yapar. Çocukların cesaret üzerine kurulu oyunları, zamanla
birbirlerine cesaret aşılamalarını sağlayan bir yaşam biçimine dönüşür. Büyüyüp
serpildiklerinde aşık olan çiftin, aşkın da etkisiyle cesaret oyunları
tehlikeli bir hal alacaktır. Biçimsel olarak Amelie’ye benzeyen Cesaretin Var
mı Aşka?, dijital efektleriyle ve rengarenk hayal alemiyle kafamızdaki romantik
film imajının dışına çıkabilen ve şöhretinin hakkını verebilen bir film. Kimi
zaman gülecek kimi zaman hüzünlenecek ama mutlaka romantizmi hissedeceksiniz.
The Wedding Singer
Robbie Hart, şarkı sözü yazarı olma
hayaliyle yaşayan ve küçük bir yerde düğün şarkıcısı olarak çalışmaktadır.
Düğün günü terk edilen Robbie, bunalıma girer. Bir gün düğünlerde garsonluk
yapan Julia ile tanışır ve arkadaş olurlar. Evlenmek üzere olan Julia’nın
Robbie’den yardım istemesiyle bu arkadaşlık aşka dönüşecektir. 80’li yılları
fon alan The Wedding Singer, “How Soon is Now”, “You Spin Me Round” gibi dönemin
hit olmuş şarkılarıyla nostaljik bir tat bırakırken, özellikle düğün şarkıcısı
rolüyle Adam Sandler’ın performansı filmin eğlence kat sayısını artırıyor.
Basit bir hikayesi olan film, sevimli ve bir hayli romantik finaliyle türü
sevenleri tatmin edecektir. The Wedding Singer, bir kendini iyi hisset filmi.
Blue Valentine
Dean, aşık olduğu Cindy ile evlenir
ve kısa süre sonra kızları olur. Başlangıçta her şey güzel gitse de zaman bu
ilişkiyi bir hayli yıpratacaktır. Çiftimiz de evliliklerini kurtarma umuduyla
bir otelde tek gecelik bir kaçamak yapacaktır. Blue Valentine’de Dean ve
Cindy’nin sorunlarla boğuştuğu bugününü ve tanıştıkları ilk andan evliliklerine
kadar olan süreci birbirine paralel olarak izliyoruz. Film kısaca, sınıfsal farklılıkları
olan kadın ve erkeği bir araya getiriyor, aşık ediyor fakat hayatın gerçek
yüzünü göstermekten de geri durmuyor. Genel hatlarıyla bir ilişkinin tüm
safhaları gerçekçi bir betimlemeyle ve usta işi bir sinema diliyle anlatılıyor.
Ryan Gosling ve Michelle Williams, karakterlerinin dünü ve bugünü arasındaki
ruhsal ve fiziksel değişimi inandırıcı performanslarla süslediği Blue Valentine
hüzünlü bir romantik film.
Addicted to Love
Sam ve Maggie, eski sevgililerinin
romantik bir ilişkiye başlaması üzerine intikam almak için birlik olur. Sam,
kız arkadaşını geri istemektedir, Maggie’nin dileği de aynıdır. Ve bu
birlikteliği bozmak için ellerinden geleni yapacaklar ama hayat onlara başka
bir sürpriz hazırlayacaktır. Sam ve Maggie’nin eski sevgililerinin evlerine
girip, onların kıyafetlerini giymeleriyle kendilerini aşkın sıcaklığına bırakırlar.
Biz de filmin en unutulmaz sahnelerini izleriz böylece. Yönetmen Griffin Dune,
bu dörtlü aşk öyküsüne mizahı öne çıkararak yaklaşmış ancak hünerli ellerden
çıkma senaryo, Meg Ryan ve Matthew Broderick’in inanılmaz uyumuyla birleşip,
aşkı, aşık olmanın büyüsünü seyirciye geçiriyor. 90’lı yılların en keyifli
romantik komedilerinden olan Addicted to Love’ı
tüm romantiklere öneriyorum.
Love Story
Köklü ve zengin bir aileden gelen
Oliver, bir gün işçi sınıfından Jennifer’a aşık olur. Gençler evlenmeye karar
verir ancak Oliver’ın babası bu evliliği onaylamaz. Baba, oğlunu mirasından
mahrum bırakmakla tehdit eder. Her şeyi göze alan çift evlenir ama Oliver’ın
okulu Harvard’a devam edebilmesi için farklı işlerde çalışması gerekmektedir.
Bu aşkın önündeki engeller bitmeyecektir. “Aşk, sonradan üzgün ve pişman
olduğunu asla söylememektir” sloganıyla gösterime giren bu klasik, romantik
filmlerin en bilinen örneklerinden. Aşkı en yalın haliyle anlatmak gibi bir çabası
olan Love Story, bugün hala aynı etkiyi bırakıyor. Günümüzün hızlı tüketilen
aşklarına inatla tüm zorluklara göğüs geren Oliver’la Jennifer’ın tutkulu aşkı
filmin tamamında yoğun biçimde hissedilmekte.