The Sixth Sense ile başladığı sürpriz sonlu korku filmleri kuşağı ile kendisini Hollywood'a kabul ettiren Hint asıllı yönetmen M. Night Shyamalan, yazdığı özgün hikayelerle kısa sürede büyük bir hayran kitlesi edindi ancak son yıllarda yaratıcılığını kaybetmesi ve yanlış proje seçimleriyle kariyer intiharına giriştiğini hep söylüyoruz. Shyamalan'ın ilk kez kendi yazdığı bir korku hikayesinin yönetmenlik koltuğuna oturmadığı 2010 yapımı Devil'ın kamera arkasında türe hiç de yabancı olmayan (Quarantina ve 30 Days of Night'ın yönetmeni) John Erick Dowdle var.
Sıradan bir günde hiç de masum olmayan 5 yabancı bir şirketin asansöründe mahsur kalır. Kısa bir süre sonra asıl sorunun asansörde mahsur kalmak olmadığını fark eden kurbanlarımız aralarından birinin Şeytan olduğunu da bilmemektedir. Tek tek her birine korkunç şeyler olmaya başlayacaktır.
Filmi dört maddede özetlemek mümkün:
1- Devil, Saw (Testere) serisiyle 2000'li yıllarda patlayan; kapalı bir mekanda sıkışmış-tuzağa düşürülmüş, bilmediği bir tehlike ile karşı karşıya kalmış ve ölüm kalım mücadelesi veren bir grup insanın hayatta kalma mücadelesini işliyor.
2- Klostrofobiyle gerilim yaratan filmlerin izinden gidiyor.
3- Klasik bir şeytan filmi olmayı reddedip 'katil kim?' sorusunu 'şeytan kim?' sorusuyla değiştirerek merak unsurunu ayakta tutuyor.
4- Olayı çözmeye çalışan dedektif karakteriyle de polisiye örgüyü kurup heyecan katsayısını artırmaya çalışıyor.
Görüldüğü gibi Shyamalan, ilginç bir korku filmi modeliyle karşımıza çıkıyor çıkmasına ama yeni veya orijinal bir şey sunamıyor. Sorun serim ve düğüm bölümlerinin bu hikayeye yaraşır bir finalle bağlanamamasından kaynaklanıyor aslında. İnanç ve kader gibi klasik temalar tekrarlanıyor. Karakter gelişimine vakit ayrılmaması da filmin elini zayıflatıyor. Dar alanda karakter merkezli bir korku filmi çekiyorsanız daha enteresan tiplemeler yaratmanız gerekir. Ve bununla birlikte filmin dramatik yapısına da gerekli önemi vermeniz şart. Devil bunların hiçbirini yapmadığı gibi katil\şeytan kim sorusuna verilecek cevabın tahmin edilebilir olmasıyla da sınıfta kalıyor. Bu tahmin edilebilirliğe karşın Shyamalan'ın bir sürpriz son olmasa da küçük bir hile ile seyircisinin sadece yüzünü güldürmekle yetindiğini söyleyebiliriz.