13 Mart 2013

Anna Karenina

Joe Wright'ın ilk uzun metrajı Pride & Prejudice, bir Jane Austen uyarlamasıydı ve bir ilk film için oldukça başarılıydı. Ne var ki, Wright asıl çıkışını 2007 tarihli Atonement ile gerçekleştirmiş ve artık emin adımlarla yürümeye başlamıştı. Başarısız bulunan The Soloist ve yönetmenin tür değiştirdiği Hanna'nın ardından özüne döndüğünü söyleyebileceğimiz Joe Wright, Tolstoy'un en meşhur eserlerinden Anna Karenina ile karşımızda. Bizde 2012'nin son haftasında vizyona giren film, sinema yazarlarınca çoğunlukla başyapıt olarak selamlandı. Ancak ben aksi yönde düşünüyorum ve yılın abartılan filmleri kategorisinde üst sıralara koyuyorum Anna Karenina'yı. Şimdi sebepleri üzerine gidelim


Öncelikle Joe Wright'ı tebrik etmek şart. Klasikleşmiş bir eseri alıp sinemaya uyarlarken metne sadık kalayım düşüncesinin dışına çıkmış ve filmi biçimsel anlamda farklı bir boyuta taşımış. Nedir bu? Hatırlarsanız Lars Von Trier, Dogville'de sinemada benzersiz bir tiyatro estetiği kullanmış ve unutulmaz bir işe imza atmıştı. Joe Wright da bunu bir adım öteye götürmüş aslında. Olaylar sahnede vuku buluyor ve bir sahne bitip, diğeri başlarken dekor değişiyor. Seyirci de her ayrıntıyı gözlemleyebiliyor. Wright neden düz bir anlatı yerine risk almayı tercih etmiş diye düşündüğümüzde romanın ağırlığını kırmak ve bilinen bir hikayeyi yeni bir ambalajla yeniden tecrübe etmemizi istediği fikri ortaya çıkıyor. Bunu da başardığını kabul etmek gerekiyor. Hikaye akışını bir kenara bırakıp bu deneyime odaklanabiliyoruz. 

Anna Karenina'ya bir uyarlama olarak baktığımızda Tolstoy'un karakter derinliğinden uzakta seyrettiğini çabucak fark ediyoruz. Tolstoy'un realist yaklaşımını görmek mümkün fakat filmin görkeminin altında ezildiğini ve yeni jenerasyon için daha uygun bir hale getirildiğini söylemeden geçemeyeceğim. Bu noktada Rus basınında çıkan eleştirilere katılmamak mümkün değil. Filmi okul piyesi düzeyinde ve absürtlük olarak olarak değerlendirdiler. Absürt olduğuna katılmıyorum, tiyatro estetiği fark katmış ve daha izlenilebilir bir film olabilmiş bu sayede Anna Karenina. Filmin eleştirmenler cephesinde övgüye boğulmasını anlamak güç çünkü filmin tiyatro sahnesini, geçişlerini ve estetiğini sinemanın kendi anlatım biçimleriyle harmanlaması kısacası teknik detayları Anna Karenina'yı tek başına bir başyapıt yapmaya yetiyor mu sorusu düşüyor aklıma. Bu soruya benim vereceğim cevap her zaman hayır olur. Keira Knightley'nin Anna Karenina performansına diyecek yok, kendisini soğuk bulsam da rahatsız etmiyor. Filmde performanslar ortalamanın üzerine çıkamamış. Sanat ve görüntü yönetimi gibi teknik kısımlarda ise hakkını teslim etmek gerekiyor.

Son söz: Joe Wright'ın Anna Karenina'da sinemaya yeni anlatım biçimleri kazandırma girişimini takdir etmek gerek ama filmi unutulmaz kılamadığı ve kostüme dramasının ötesine geçemediği için de büyütmemeli 6\10