9 Eylül 2013

The Paperboy


"fill the holes with facts, not flowers."
- Pete Dexter, The Paperboy (The Book)

Sena Gönendik Yazdı
1960'ların Amerika'sı aynı adlı romandan esinlenilerek yapılan The Paperboy (Gazeteci Çocuk) filmiyle karşımıza çıkıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Precious (2009) filminden tanıyacağımız Lee Daniels oturuyor. Senaristliğini ise Pete Dexter (kitabın yazarı olur aynı zamanda) ve yine Lee Daniels üstlenmiş. Filmin başrollerinde ise Zack Efron (High School Musical, 17 Again), Nicole Kidman (The Hours, The Others, (Cold Mountain), Matthew McConaughey (How to Lose a Guy in 10 Days) ve John Cusack (Identity, The Raven) var. Ki bence esas kadın olan Anita (anlatıcı) rolünde ise Macy Gray var. 

Jack, Ward, Yardley, Charlotte dörtlüsünü bir araya getiren mektupların baş kahramanı olan Hillary, şerifi öldürmek suçundan -sahte delillerle- idama mahkum edilmiştir. Onun suçsuzluğunu kanıtlama görevini de dörtlümüz üstlenmiştir. Ward ve Yardley'nin amacı kariyerinde yükselmek olurken, Charlotte'un ise beyaz atlı prensine kavuşmaktır. Jake'in ise yegane amacı Charlotte'a -ilk  ve tek aşkı- yakın olmaktır. Hikaye derinleştikçe daha karanlık bir dünya çıkıyor karşımıza.

Filmin türü olarak gerilim dense de gayet durağan ilerliyor. Olayların belli bir akışı olduğu söylenemez. Bir anda başka bir şey beklerken, konuyla ilgisiz başka bir gerçeği öğreniyoruz. Beni şaşırtan asıl durum ise Zack Efron'un oyunculuğu oldu. Lise Müzikali'nde zıplayan ergen tavırlarından yoksun, gayet olgun bir tavırla karşımıza çıkıyor.

Filmde seks, alkol, cinsel istismar'ın dışında sık sık vurgulanan bir diğer konu ise "siyahi ırkçılık" ve eşcinsellik. Abd'de belki de bitmek tükenmeyen aşağılamalara maruz kalan bu iki kanayan yara bir hayli sert verilmiş filmimizde. Ward'ın eşcinsel olması ve "tadının" zenciye kayması ve bunu Lee Daniels'ın çok sert bir sahneyle beyaz perdeye getirmesi belki de 1969 yılındaki Stonewall ayaklanmasına bir göndermeydi. Stonewall ile ilgili linki yazının sonunda paylaşacağım.

Senaryodan çok, olayın veriliş tarzı ilgimi çekti. Her sahne kendi içinde bir aşırılık, bir sertlik barındırıyordu. Film çok ciddi anlamda sertlik içeriyor. Özellikle Charlotte ve Hilary'nin hapisten çıkıp, Charlotte'a koşmasıyla başlayan cinsel şiddet Charlotte'un sonunu getiriyor. Charlotte bunu tam olarak itiraf edemese de... Charlotte, sadece mektuplardan tanıdığı beyaz atlı prensinin hapisten çıkmasını istiyordu. Ward ve Yardley ise hikaye ve kariyer peşindeydi. Ama Hilary olayının getireceği sonuçların kimse farkında değildi. Bu olay bize " ne dilersen dile, ama hayırlısını dile" sözünü hatırlatıyor.

Nicole Kidman ve John Cusack güzel bir iş çıkarmış, aralarındaki uyum oldukça iyiydi film boyunca. Amma velakin Matthew McConaughey için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Hayat verdiği karakterden midir bilemeyeceğim ama oldukça düşük bir performans sergilemiş filmde.

Filmle ilgili son olarak sizinle paylaşmak istediğim şey ise; Jake'e deniz anaları saldırıyor ve alerjik reaksiyon gösterdiği için Charlotte, Jake'in üzerine işiyor. Bu sahnenin gerçek olduğuna dair bir açıklama gelmiş. Nicole Kidman, Zack Efron'un üzerine gerçekten işemiş!

Kadrosu sağlam olmasına rağmen vasat bir filmdi. Oyuncular aşkına izleyici kazanıyor olması kaçınılmaz bir gerçek olabilir, ama biraz daha derinden bakıp öyle ele almak gerek filmi. 

Stonewall Ayaklanması için: Wikipedia