Türlerle oymayı seven Vincenzo
Natali, 90’lı yılların kayda değer bilimkurgularından Cube ile yaptığı çıkışın,
2000’li yıllarda devamını getiremese de çıtasını çok düşüren bir isim değil aslında.
2009’da bilimkurgu-korku kırması Splice’ı çeken Natali, ilk saf korku filmi
Haunter (Hayaletli Ev) ile filmografisinin en zayıf işine imza atmıştı.
Natali, Haunter’da hayaletli ev filmlerinin bir hayli esnek bir uygulamasıyla çıkıyor karşımıza. 16 yaşında ailesiyle birlikte öldürülen Lisa, hep aynı günü yaşamak zorunda kalıyor. Ancak ölü olduğunu anladığında bu döngüyü kırıp esrar perdesini aralamaya başlıyor. Ölü olduğunu anlayan karakterli korku filmlerinin modasının çoktan geçtiğini biri öncelikle senaristimize söylemeli. Haunter, daha önce kullanılan birçok orijinal fikri alıp hayaletli ev omurgası üzerinde bu fikirleri teker teker kullanıyor. İlki ailemizin ölü olduklarını fark etmeleri bu alt türü ters yüz eden The Others’tan devşiriliyor. Hep aynı günü yaşama durumu ise 90’lı yılların unutulmaz komedisi Groundhog Day’den... Yaşadığı yerden kaçamama, kaçmaya çalıştığında başa dönme durumları da In the Mouth of the Madness’tan alınıyor. Peki yönetmen Natali bununla yetiniyor mu? Hayır, bedenin şeytan veyahut kötü bir ruh tarafından ele geçirilmesi, öteki boyuta açılan seri katil hikayesi gibi daha pek çok korku filmi eskisi, yeni bir hikaye yaratma amacıyla bir araya getiriliyor. Zamanının tüm bu yaratıcı fikirleri tutarlı bir bütün olabiliyor mu peki? Pek sayılmaz. İzlediğinizde eminim fazlasıyla zorlama bir korku denemesi olduğuna kanaat getireceksiniz Haunter’ın. Tematik anlamda bir korku kolajı denemesine girişen Natali'den eğer özgün bir hikaye bulamıyorsa komplike senaryolardan ivedilikle kaçınmasını öneriyorum. Korku seyircisi genel olarak bu numaraları yemiyor artık. Hatta artık görselliği ikinci plana atan minimal işler bir anda parlamaya başladı. Sonuç olarak kafa bulandıran Haunter'ı türün her filmini izlemeyi kendinize bir görev edinmemişseniz önermiyorum. Çok daha kötüleri olduğunu da ekleyeyim. 4.5\10
Natali, Haunter’da hayaletli ev filmlerinin bir hayli esnek bir uygulamasıyla çıkıyor karşımıza. 16 yaşında ailesiyle birlikte öldürülen Lisa, hep aynı günü yaşamak zorunda kalıyor. Ancak ölü olduğunu anladığında bu döngüyü kırıp esrar perdesini aralamaya başlıyor. Ölü olduğunu anlayan karakterli korku filmlerinin modasının çoktan geçtiğini biri öncelikle senaristimize söylemeli. Haunter, daha önce kullanılan birçok orijinal fikri alıp hayaletli ev omurgası üzerinde bu fikirleri teker teker kullanıyor. İlki ailemizin ölü olduklarını fark etmeleri bu alt türü ters yüz eden The Others’tan devşiriliyor. Hep aynı günü yaşama durumu ise 90’lı yılların unutulmaz komedisi Groundhog Day’den... Yaşadığı yerden kaçamama, kaçmaya çalıştığında başa dönme durumları da In the Mouth of the Madness’tan alınıyor. Peki yönetmen Natali bununla yetiniyor mu? Hayır, bedenin şeytan veyahut kötü bir ruh tarafından ele geçirilmesi, öteki boyuta açılan seri katil hikayesi gibi daha pek çok korku filmi eskisi, yeni bir hikaye yaratma amacıyla bir araya getiriliyor. Zamanının tüm bu yaratıcı fikirleri tutarlı bir bütün olabiliyor mu peki? Pek sayılmaz. İzlediğinizde eminim fazlasıyla zorlama bir korku denemesi olduğuna kanaat getireceksiniz Haunter’ın. Tematik anlamda bir korku kolajı denemesine girişen Natali'den eğer özgün bir hikaye bulamıyorsa komplike senaryolardan ivedilikle kaçınmasını öneriyorum. Korku seyircisi genel olarak bu numaraları yemiyor artık. Hatta artık görselliği ikinci plana atan minimal işler bir anda parlamaya başladı. Sonuç olarak kafa bulandıran Haunter'ı türün her filmini izlemeyi kendinize bir görev edinmemişseniz önermiyorum. Çok daha kötüleri olduğunu da ekleyeyim. 4.5\10