18 Eylül 2015

İlk izlenim: The Revenant


Michael Punke’ın gerçek olaylardan esinlenerek yazdığı The Revenant: A Novel of Revenge adlı kitabı, Birdman ile geçtiğimiz yıla damgasını vuran Alejandro Gonzalez Inarritu tarafından sinemaya uyarlandı. Adı şimdiden ödül sezonunun favorileri arasında anılmaya başlanan yapımda Leonardo Di Caprio ile Tom Hardy’yi Inception’dan sonra tekrar birlikte izleyeceğiz.

Filmin Temmuz’da yayınlanan ilk fragmanı öyle bir heyecan dalgası yarattı ki, Twitter, Facebook gibi sosyal paylaşım platformlarındaki yorumlara bakmayanlar abarttığımızı düşünecektir. The Revenant’ın fragmanı, fragmanın da filmden bağımzsız bir sanat işi olduğunu ispatladı desek yeridir. Filmin izleyeni galeyana getiren epik fragmanı, Di Caprio’un Oscar’a göz kırpan performansı, Emmanuel Lubezki’nin enfes görüntüleri, temposu ve en çok da intikam hikayesinin ruhunu yansıtmayı başarabilmesiyle akıllara kazındı. Filme yönelik beklentiler de öyle yükseldi ki, çıta Birdman’in de üzerine çekildi. Fragmanın yanıltıcı olmaması şimdilik en büyük dileğimiz.

19. yüzyılın ilk yarısında geçen The Revenant’ın hikayesi şöyle; kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan Hugh Grass bir ayı tarafından ölümcül bir şekilde yaralandıktan sonra ölüme terk edilir. Ekibinin ihanetine uğrayan Grass, kendi çabasıyla hayatta kalmayı başarır ve tamamen iyileştikten sonra intikam yemini eder. 

Vahşi doğada ihanet ve intikam hikayesiyle The Revenant’ın ilk etapta akıllara 1997 yapımı Lee Tamahori filmi The Edge’yi getirdiğini söyleyelim. Elbette vahşi doğa, ihanet ve intikam dışında filmlerin başka bir ortak noktası bulunmuyor. The Revenant’ın sadece hikayesine bakarak ana karakterimiz Hugh Grass ve genel olarak film hakkında bazı çıkarımlar yapmak mümkün. Grass’ın kürkleri için hayvanları katleden bir kuruluşta çalıştığını biliyoruz. Dolayısıyla başlangıçta iyi bir karakter olduğunu söyleyemeyiz. Hatta film boyunca da söyleyemeyeceğiz sanırım. Ne yaptığının farkına varabilmesi için ihanete uğraması ve ölümle yüzleşmesi gerekiyor. Fragmanın başında zaten “Artık ölmekten korkmuyorum, bunu zaten yaptım.” dediğini duyuyoruz. İntikam hırsıyla hayata tutunan ve avcılara savaş açan bir adam Hugh Grass. Özellikle intikam yolunda gözünü karartmış olması, vereceği çetin savaşta en büyük silahı olacak. Elbette 2 dakikalık fragman çok fazla detay vermiyor ancak Inarritu’nun 19. yüzyılı fon alan sıradan bir macera filmi çekmeyeceğini biliyoruz. Yönetmen muhtemelen ya bu karakterin dönüşümü üzerinden ya da kürkü için katledilen hayvanlar özelinde bir alt metin oluşturacaktır. 

Açıkçası Inarritu’nun senarist Guillermo Arriaga ile işbirliğini noktaladıktan sonra birbirinden oldukça farklı projelere yönelmesi, gerek içerik gerekse de biçimsel olarak tarzını kısmen de olsa değiştirmesi olumlu bir sonuç verdi. Evet henüz ilk iki filmini aşabilmiş değil fakat farklı türlerde maharetlerini gösterme fırsatını çok iyi değerlendirdiği açık. Akıllardaki soruya gelirsek, Birdman ile en iyi film ve yönetmen Oscar’ını kucaklayan Inarritu’nun altıncı filmi The Revenant şayet adaylık elde ederse, bu yıl 88.si dağıtılacak akademi ödüllerinde şansı ne olacak? Filmi ve alacağı tepkileri görmeden bir şey söylemek mümkün değil ama iki yıl art arda büyük ödülü kucaklaması pek olası değil.