Amerika’nın 1969’da Ay’a ayak basıp basmadığına ilişkin lehte ve aleyhte sayısız delil var. Yaklaşık 50 yıldır netlik kazandırılamayan bu olay, Hollywood stüdyolarında mı kurgulanmıştı? O görüntüleri bizzat Stanley Kubrick mi çekmişti? Bu soruların cevaplarını bilemiyoruz ama uzay çağının en büyük komplo teorisinin, 60’ların sonlarında altın dönemini yaşamaya başlayan bilimkurgu sinemasına esin kaynağı olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. 50’li ve 60’lı yıllarda en hararetli dönemini geçiren Soğuk Savaş, bu 20 yıllık süreçte bilimkurgu sinemasını adeta esir alırken, 70’lerde de politik gerilim filmlerinin patlamasına sebep oldu. İşte Peter Hyams’ın yazıp yönettiği Capricorn One da bu komplo teorisini odağına yerleştiren özenli bir bilimkurgu olmasının yanı sıra, politik gerilim olarak da değerlendirilebilecek pek bilinmeyen kıymetli bir film.
Ay‘dan sonra kendisine daha büyük bir hedef koyan NASA’nın Mars’a mürettebatlı bir mekik gönderme ve insanlık namına orayı da fethetme planının, tüm dünyanın -Amerika da dâhil- kurgulanmış bir gerçeklikle kandırıldığı bir sahtekârlığa dönüşmesinin hikâyesi, Ay’a ayak basılıp basılmadığını tekrar sorgulamamıza sebep oluyor. Ayrıca filmin, olayın bir kurgudan ibaret olduğuna yönelik inancın kuvvetlenmesini sağladığını da öne sürebiliriz. Amerika-Rusya arasında önce silahlanma, ardından da uzaya çıkma yarışının temelinde dünyanın hâkim gücü olma politikası yatıyor. Şüphesiz ki bu politikayı benimsediğinizde başarısızlığa tahammülünüz olmayacaktır. Hâkim güç olmasanız da öyleymiş gibi davranmalı ve öyle bir algı yaratmalısınız. Hyams’ın yazdığı senaryoda bundan daha fazlası var elbette. Amerikan Başkanı da dâhil devletin en üst kademelerinin ülke çıkarları (!) adına oyuna getirilmesi mevzubahis.
Capricorn One, şaşırtıcı komplosunu ağır ağır ören bir film ancak bu ağırlık aleyhine işlemiyor. Hikâyenin bilimkurgu ayağını bir kenara koyarsak, filmi dönemin klasik politik gerilimlerinden ayıramayız. Bir gazetecinin şüphelenerek olayın üzerine gitmesi, filmin ikinci yarısında gerilimin tırmanmasını sağlıyor. Gazetecinin hayatını tehlikeye atmasının yanında olayın bir de Mars yolculuğuna çıkartılmayan ve gözetim altında tutulan üç astronot kısmı var. Astronotların yaşadıkları ikilem ve içine çekildikleri kirli oyun karşısındaki tavırları, dramatik açıdan filmi sırtlıyor. Capricorn One’dan şöyle bir cümle çıkarabiliriz: “Asla geri dönemeyeceğiniz bir yalan söylediğinizde, o yalanı sürdürmek adına daha büyük yalanlar söylemek zorunda kalırsınız.” Filmin keyfini kaçırmamak için içeriğinden fazla bahsetmek istemiyorum. Türü seviyorsanız memnun kalacaksınız. Film, hikayenin yüksek potansiyelinin hakkını veremese de iyi yazılmış, iyi yönetilmiş bir 70’ler bilimkurgusu olarak ilgiyi hak ediyor.