Burç Karabulut Yazdı
“Vendetta” kelime
anlamıyla “intikam”a denk gelir. İntikam ise bir özgürlük savaşçısının en son
ihtiyaç duyduğu duygudur. V asıl olarak nedir, kimdir, niye ortaya çıkmıştır. V
aslen bir sembol, bir serzeniş ve bir ihtiyaç olarak bugün Gezi direnişinin
simgesi haline gelmiştir. Amacım, politik gerilimlere girmek olmasa da filmin
kendisi izlendiğinde Gezi direnişi, Tahrir direnişi ya Brezilya’daki direnişin
çok da farkı olmadığı göze çarpmaktadır. Wachowski’lerin zeitgeisti (zamanın
ruhunu) iyi okuyarak senaryolaştırdığı, James McTuige’nin filmleştirdiği V,
nelere gebe bir görelim. V for Vendetta’nın yaratılış öyküsü ve filmi başarılı
kılan özellikle çok önemli.
5 Kasım’ı hatırla ya da
yarat!
V, siyah beyaz bir
jenerikle açılıyor ardından ise militer (askeri) marş onu izliyor. Bu jenerik
ve ardından giren askeri marş bize ister istemez Nazi dönemini hatırlatıyor.
Hatırlatmasa bile Nazi döneminde olduğumuz mesajını rahatlıkla alıyoruz. Çok
yoruma meydan vermeyen bu girişten sonra, filmin anlatısı bizi 17. yüzyıla
götürüyor. Beyaz elbiseli bir adamın (kısaca masum denebilir) idamına tanık
oluyoruz. Arkadan Evie’nin sesiyle olaylar hızlıca anlatılıyor. İdama giden
adamın adı Guy Fawkes. İdam edilme sebebi İngiliz Parlamentosunu patlatma
girişiminden kaynaklanıyor. İşin ilginç tarafı idam edileceği vakit, kızgın
kalabalığın ardında bir kadına takılıyor kamera. Gözünden yaş gelen kadın belli
ki Guy’ın sevgilisi. Gözlerinden düşen iki damla bizi ikna ediyor. Kamera aşağı
doğru inerken, siyah ekran belirirken biz de Evie ile beraber o sloganı içten
içe tekrarlıyoruz. 5 Kasım’ı hatırla ya da unutma. Ama 5 Kasım yaratılmış
olmadı mı!?
V ve Zorro
Bu sahnenin sonunda ise
V logosu ekranı kaplıyor. Zorro’ya benzettiğim bu logonun meydana geliş biçimi,
V’yi de Zorro gibi algılamamızı sağlıyor. Zorro’nun halktan, zülm görenden yana
olduğunu bilen biz seyirci için V’ye alışmak pek de zor olmuyor. V’nin
sevilmesi için bir sebep daha ortaya çıkıyor. Algımızda ve bilinçaltımızda bu
karakteri hemen kabul ediyoruz. V’nin de kötü adamlara karşı duracağını bir
naiflikle tahmin ediyoruz. Sonrasında hemen günümüze geliyoruz.
V üçüncü kez burda
sevdiriyor kendini. V, baskıcı yönetim tarafından gönderilen S.S benzeri
polisler tarafından engelleniyor. V, burada da karşımıza çıkıyor ve zulm gören
kadını kurtarıyor. Daha önce acıdığımız, sonra Zorro’ya benzettiğimiz bu
karakteri masum bir genç kadını (kurbanı) kurtarınca da ister istemez
takdirimizi kazanıyor ve özleşiyoruz onunla.
V ve Chancellor
tarihsel olarak gerçek karakterlere dayanıyorlar.
V’nin daha önce
anarşist Guy Fawkes olan ilişkisini belirtmiştim. İlk sahnede kurulan drama ile
film de bunu gizlemeden seyircisiyle paylaşmış. Normalde bir anarşist olan Guy,
filmde V adı altında bir özgürlük savaşçısına çevrilmeye çalışılıyor. Bunda pek
başarılı olamadığını söylemek lazım. Sesini duyurmak için tv kanalı ele
geçirmek veya bir binayı patlatmak için romantik müzikal bir devrimcilik
anlayışı yaratmak bence iflas ediyor. Sonuçta binayı terörist yöntemleriyle
yıkıyor. Bu terörist eylemler, insanları etkilemiyor çünkü kötünün de kötüsü
vardır dercesine Chancellor ile Hitler analojisi kuruluyor. Nazi partisini baz
alan bu kötülük formu, Hitlerin yaratılmasıyla da taçlanıyor. V’nin de sempatik
hareketleri sayesinde bu iki karakter hızlıca farklılaşıyor. Chancellor’ın
sürekli ekrana yansıyan kirli sakallı ve kızgın görüntüsü soğuk, sevimsiz ve
kötü bir karakteri başarıyla yaratıyor. Adeta büyük kardeş göndermesi de
inceden inceye yapılabilir. V, tv kanalını ele geçirirken Chancellor’ın araması
buna en iyi örnek.
Evie yeniden doğuyor.
Evie ile V’nin ilişkisi
kesinlikle bir öğrenci, öğretmen ilişkisini anımsatıyor. Televizyonda fon
olarak görülen Monte Kristo Kontu filmi, V’nin masumiyetine yapılan ayrı bir
vurgu. Hatırlanacağı gibi, Monte Kristo Kontu da rakibi tarafından haksızca
aldatılıp, hapishaneye atılıyordu. Sonra şansın da yardımıyla zengin olan Monte
Kristo Kontu, adalet için geri dönüyordu. V for Vendetta ne kadar intikam
demekse de aslında korkutucu bir şekilde adaletle de özdeştirilmiş. Adalet ve
intikam yer yer karışıyor, hatta bir oluyor. Neyse Evie, ilk tanıştığı andan
beri V’nin kusursuzluğudan etkileniyor. Evie sadece Evie değil aynı zamanda
dışardaki olaylara da kapalı olan bir karakter. OHAL’in olduğu bir gecede
dışarı çıkmak bu naifliği ve bilinçsizliği bize gösteriyor. V, Evie’yi bir
hapishaneye kapatıyor. Bu hapishane, adeta yeniden doğuş yeri. Bu hapishane hem
zihnini açması için, hem de özgürlüğün ne demek olduğunu öğrenmesi için V
tarafından tasarlanıyor. Saçları kesilen Evie, kadınlıktan da uzaklaşıyor,
insanlıktan çıkarılıyor. Vahşi bir saldırı, psikolojik yıldırma ve daha nicesi
Evie’yi değiştiriyor. Bir çocuk hatta bir öğrenci zaten kılık kıyafeti de
kendini ele veriyor. Hapishaneden kurtulduktan sonraki yağan yağmur bir baptizm
işareti. Yeniden doğuşu simgeliyor. Evie’nin doğuşu sembolik olarak halkın da
doğuşu olarak görülebilir.
Yeniden doğuş ve devrim
V’nin herkese
maskesinden gönderdiği o an, devrimin artık kaçınılmaz bir hale geldiğini
söylüyor. Tabii buradaki polis gücü veya S.S benzeri görevlilerin olmaması
biraz düşündürücü. Evlere kargoyla dağıtılan V maskeleri halkı devrime
zorluyor. Zorluyor diyorum çünkü evlere dağıtılan kargo devrimle uyuşmayan bir
nokta olarak göze çarpıyor. Neyse ki V’nin epik sahneleri olayı kurtarıyor.
Fikirler ölümsüzdür sahnesi yıllar sonra klasik bir film sözü olarak herkesin
dilinde olacak.
Dediğim gibi terörist
ile devrimci arasında oturmayan film ve yarattığı çelişki, beni biraz sıkıyor.
Sonuçta devrimci bir ideale doğru yürürken, terörist korkutmak için amaçsızca
saldırır. Teröristlerin de tabii ki bir ideali olabilir ama bir devrim
istemeyeceğini anlamak lazım. Sistemin yıkılması değil de amaç ya da halktan
yana olmak. İstenen tamamen korku yaratmaktır. V de sistem anlamında bir
açıklama yapmıyor. Sadece Parlamentoyu patlamak istiyorum diyor.
Filmin
tutarsızlıklarına rağmen V, çıktığı dönem itibariyle occupy hareketinin en
büyük çıkış noktası olmuştur. Daha önce Arap Baharı’nda yaşanan değişikliklerde
V’nin sembol olarak kullanılması aslında özgürlük savaşçısı olarak görülmesine
yol açmıştır. V, an itibariyle Gezi’de direnişimizin içinde, Mısır’da Tahrir’de
özgürlükçülerle ve dünyanın genelinde özgürlük talep eden insanların yüzünde
duruyor. V’yi aslında ne kadar özgürlük olarak görsek de zamanın ruhunun bu
çıkışta bir rol oynadığını görmek gerekir. Bir filmin herhalde başarısını
ölçeceksek bu toplumu ne kadar etkilediğiyle alakalı olurdu. V bir klasik olma
yolunda hızla ilerliyor.